Dünya öykülerle doludur

Dünya öykülerle doludur

Ursula K. Le Guin, hayranlarına ona sadık kaldıkları için bir hediye yapmış diye düşündüm kitabı okurken, eski bir arkadaşınızla ya da okuma grubunuzla sohbet ediyormuşsunuz gibi. Bir konudan diğerine atlıyorsunuz, bir hikâyeden başka bir hikâyeye geçiyorsunuz.

Ursula K. Le Guin’in “Zihinde Bir Dalga” adlı kitabı Metis Yayınları’ndan 2017 yılının Mart ayında çıktı. Bir sohbet havasında bir konudan diğerine atlayarak geçen kitap dört bölümden oluşuyor. 

ŞAHSİ MESELELER

Tanışıyoruz yazarla, önce cinsiyet meselesiyle başlıyor, “Ben bir erkeğim” diyor. Feminist bildiğimiz, anarşizmi bize “Mülksüzler”de anlatan Ursula, kadınlığın sonradan icat edildiğini söylüyor. “Hep erkek olmaya çalışıyoruz, çünkü dünya adamların dünyası, ben bir erkeğim ama erkek olmayı da beceremiyorum, olsa olsa erkek müsveddesi olurum. Yani onlar gibi yazamıyorum bile” Kadınların olmaya zorlandıkları şeyler için bir itirazdır bu tarif aslında. Sonra, en iyisi, diyor, yaşlı bir kadın olayım. Yaşlı kadınlar henüz icat edilmedi.

Kadın ya da erkek, güzel ya da güzel olmama bakışına zaten kitaplarında fazlasıyla değinir, (Hep Yuvaya Dönmek kitabındaki hayatlarının belli dönemlerinde iki cinsiyeti de yaşayan toplulukların kurmacasını yapmıştı, diğer birçok kitabında da cinsellik ve cinsiyet değişimleri öykülerinde öne çıkan figürler olmuştur.)

Özgürlük tanımını da kütüphanelere sahip çıkarak anlatır. Onun için en büyük özgürlük çok fazla okunacak kelime olmasıdır.

Kadınlar, görüntüler, Kızılderili amcalar, kitaplar ve adalar hakkında düşüncelerini anlatmış değişik makalelerle. İlk bölümü ADA’m la bitirir, “en sevdiğiniz ada hangisi” diye sorarlar, birkaç ada gelir aklına ama o Yerdeniz’deki ada der. Büyücülerin, ev kadınlarının, ejderhaların ve diğer büyüleyici insanların yaşadığı bir takımada.

Kurmaca ada en sevdiği adaysa bu bir nevi gerçekliğin içinde gerçekdışı yaşam izleri kurmak gibidir, siz buradan hayaller çıkartırsınız, bazısı devrimler.

OKUMALAR

İlk tanışma töreninden sonra asıl sohbet başlar, hayranı olduğunuz bir yazarın okuduğu yazarları okurken farklı şeyler keşfedebilirsiniz. Kitaba zaten Virginia Woolf’dan alıntıyla girer. Çağının çok ilerisinde bir kadın. Kadınlık keşfedilmeden önceden beri yazar der onun için. Peki Tolstoy; hayatı boyunca okudukları da yaş ve deneyimle yorum değiştirebilir, neden olmasın ki. Aynı kitabı ikinci kez okuduğunuzda farklı yorumlamaz mısınız?

“eskiden TOLSTOY’a karşı çıkamayacak kadar hürmetkâr biriydim, ama altmışlarıma varınca saygı, hürmet kabiliyetim dumura uğradı. Ayrıca, son kırk yılın bir noktasında, Tolstoy’un karısına duyduğu saygıdan şüphe etmeye başladım.”

Kendi en iyi yaptığı şeyi fantastik öyküleri de değerlendirir, yorum katar. Ursula’ya göre fantezi yani kurmaca öyküler kültürlere özgüdür, sizin kültürünüzü ve zamanınızı anlatıyorsa sıkıntı yok. Ama hikâye başka bir ülkede başka bir yüzyılda geçiyorsa, onu kavrayarak okuyabilmek için bir yer değiştirme ve tercüme eylemi gerektirir, e çok yazar da bunu istemez ya da beceremez. Hikâyelerinin başka ülkeler, başka zamanlardan insanlar tarafından anlaşılmasını isteyen yazarlar, onun daha evrensel bir şekilde kavranmasını sağlamanın yöntemini arayabilirler, fantezi tam da böyle bir yöntemdir. 

Çoğunlukla sıradan bir hayatta geçer fantezi hikâyeleri.  Bu durumda toplumsal gerçekçi akımın ilgilendiği toplumsal gelenek ve göreneklerden daha kalıcı ve evrensel bir gerçekliktir. Yani bir öykü kurarken onun gerçek olup olmadığını düşünmenize gerek yok, örnek verir; şu anki New York veya 1850’ deki Londra ya da üç bin yıl önceki Çin hakkında bir şeyler bilmek zorunda kalmadan fantezinin özündeki ruhsal meseleleri ve insanlığın değişmezlerini anlatabilirsiniz.

Tarlada bir ejderha belirir.”

Böyle başlayan bir hikâyeye kendinizi kaptırmamak mümkün değil. Zaten ya kurmaca edebiyata başlar hiç devam etmezsiniz ya da onun size sunduğu cazibeli dünyada gezintiye çıkarsınız.

Fantezi hikâyelerde ki en önemli şeye defalarca değinir, ritim. Bir klasik müzik konseri dinlerken hissettiğiniz ritmi Yüzüklerin Efendisini okuduğunuzda da hissetmeniz gerekir. Hikâyenin çok heyecanlı ve atraksiyonlu geçmesinden dolayı değil sadece bütün hikâyelerde şiirsel bir eda, ya da felsefi bir ruh olması gerektiğini düşündüğü için. Bu yüzden bazı kitapları tekrar tekrar okuyup olumlu/olumsuz ritmin durumunu ya da yorumlamalarını anlatır. Tolkien’a duyduğu hayranlığın yanında Mark Twain’in öyküleri de hep baş tacıydı onun için. Mark Twain’in bir kilise düğünü ya da cenazesini anlatırken ki tasnifleri “bir tavşan kadar dinsiz büyüyen Ursula”ya kabile ritüeli gibi gözüktüğü için büyüleyici gelmiştir.

Etkilendiği yazarları söylerken, Woolf, Tolstoy, Sheelly ve Dicken’sın yanında yazış biçimini etkiledikleri için Beethoven, Shubert ve Springsteen’i de sayar. Her yazar birbirinden etkilenmiştir neden olmasın ki, etrafındaki her şey de yazmasını etkilemiştir. Batan güneş, yıldızlar, bir kadının yürüyüşü, bir kış gecesi etkiliyorsa kitaplar da ön fikir vermez mi?

TARTIŞMALAR VE GÖRÜŞLER

Kitabın bu bölümünde yürütülen tartışmalara dair kendi fikirlerini anlatmış. Dünya gerçekliğinden uzak kalmadan da kurmaca yapılabildiğini göstermiş makalelerinde, özellikle de ödül ve toplumsal cinsiyet meselesi.

Kadın yazar - erkek yazar karşılaştırmaları ve edebiyat ödüllerinin veriliş dağılımlarının istatistiğini çıkartmış ve sinirlendiği çok açık. Hikâyenin cinsiyetle ilgisi yok, hayal kurmak ve yalan söylemek insanlara özgüdür. Tek yalan söyleyen hayvan insandır, o yüzden de hikâye kurabilir masal anlatabilir. Oysa ki kadın yazarların da edebiyatta ki başarısı gerçekten önemlidir. Bu haksız, adaletsizce ve cinsiyetçi tavra diğer makalelerinde de değiniyor.

Bazı insanlar şanslı doğar. Ursula K.Le Guin bunlardan.  Müthiş hayal gücünün yanı sıra babasının antropolog, annesinin de yazar olması kendisine sağlam bir altyapı oluşturmuş. Sosyolojiye ilgisi ve genetik belirlenmecilik üzerine deneme yazılarında birikimini ortaya kurarak sadece yalan söylemede değil, bilimsel yazılarda da marifetli olduğunu gösteriyor

Bir de estetik meselesi, nedir bu kadınları bu kadar şekle sokmaya çalışan gelenek ve şekilcilikler? Her gelenekte neden kadınlar bu kadar kalıplara yerleştiriliyor ve kadınlar kendilerini neden süslü bir bebek gibi sunmak zorunda kalırken erkekler bir o kadar rahat olabiliyorlar? Geleneklerin en vahşilerinden biridir Lotus ayaklar kadınlara çektirilen. Bir erkek veya kadın, kırılan kemik, büzüştürülen ayakla küçücük ayakkabılara sokulmuş, irin tutmuş parmaklarda nasıl bir çekicilik görür. Anlam verebilir misiniz?  Esnek, güçlü kavis, dansçının çıplak ayağının karmaşık kıvrım ve eğilimleri, kadın olsun, erkek olsun daha seksidir diye kendi tercihini belirtir yazarımız.

Ona en çok sorulan soru;

-Nereden buluyorsunuz bu fikirleri?

-Her yerden, anlatmak dinlemektir…onun için.

“Bir kurmaca yazarı için, öykü anlatıcı için, dünya öykülerle doludur; öykü oradaysa oradadır işte, siz de uzanıp alırsınız.”

Hem yazarlık hem de okumalar üzerine derinlikli tartışmalara ve görüşlere yer verilen bu hediyeyi Ursula K. Le Guin hayranları kesinlikle kaçırmamalı.


KÜNYE: Zihinde Bir Dalga, Ursula K. Le Guin, Çeviri: Tuncay Birkan, Özge Çelik, Savaş Kılıç, Özde Duygu Gürkan, Müge Gürsoy Sökmen, Metis Yayınları, 2017, 296 sayfa.

DAHA FAZLA