Diyalektik serüven

Diyalektik serüven

1960’lı yılların başında ilk basımından bu yana başta Avrupa olmak üzere tüm dünyada tartışılan bu eşsiz felesefi metin Marksist yöntem ve diyalektik konusunda meraklı okurun ilgisini hak ediyor. Kosik’in eseri; Marx’ın Kapital’indeki yöntemini ve dolayısıyla dünyayı anlama ve dönüştürme yolunda bir kılavuz olma özelliğini taşıyor.

Karl Marx’ın çok bilinen sözüdür: “Görüntü ile öz aynı olsaydı bilime gerek kalmazdı”. Marx, tüm eserlerinde görünenlerin arkasındaki olguları analiz ederek ortaya çıkarmış ve onların işleyiş mekanizmalarını saptayarak bütünsel bir teori inşa etmiştir. Çek Marksist Karel Kosik, “Somutun Diyalektiği” adlı kitabında Marx’ın bilim anlayışının ne olduğunun ve nasıl geliştirilmesi gerektiğinin ipuçlarını bulmaya yönelik bir çabaya girişir. Somut kategorisini diyalektik anlamda (doğanın ve toplumun amaca dönük insan etkinliği tarafından aktif olarak dönüştürülmesi) ele alan Kosik; pozitivizm, olgucu amprizm ve metafiziksel rasyonalizm eleştirisi yapar ve bunları diyalektik rasyonalizmin karşısına koyar.

Kosik’e göre; gerçekliğin görüngüsel biçimleri, doğrudan, tarihsel olarak belirlenmiş praksisin faillerinin zihninde fikirler kümesi veya rutin düşünme kategorileri olarak yeniden üretilir. Ama bu görüngüsel biçimler onun özsel iç çekirdeği ve buna karşılık gelen kavramla çelişirler. İnsanlar paranın ne olduğunu bilmeden ve bilme ihtiyacı da duymadan onu kullanırlar. Anlık faydacı praksis ve ona karşılık gelen rutin düşünme bu şekilde insanların dünyadaki yollarını bulmalarına, şeylerle aşinalık kurmalarına olanak tanır, ancak insanlara şeylerin ve gerçekliğin bir kavrayışını sunmaz. İşte bu nedenle Marx, toplumsal koşullarının faillerinin, içsel bağlantılarından yabancılaşmış ve bu yalıtık haliyle tamamen anlamsızlaşmış görüngüsel biçimlerin dünyasında sudaki balık kadar rahat ettiklerini yazmıştır. Tepeden tırnağa çelişkili olanda gizemli hiçbir şey görmeyen bu failler, akılsal ve akıldışı olanın ters yüz edilmesine de itiraz etmezler. Bunu aşmanın yolu da diyalektik yöntemle düşünmekten geçer. Diyalektik toplumu düşünsel olarak yeniden üretmenin yöntemidir. Toplumsal görüngüleri tarihsel öznenin nesnel etkinliği temelinde açımlamanın ve sunmanın bir yöntemidir.

Diyalektik akıl, gerçekliği yalnız uygun bir şekilde bilmeye çabalamaz, aynı zamanda özellikle onu akla uygun olarak şekillendirmeye çabalar. Kosik; rasyonalist aklın da amacının bu olduğunu ancak, başlangıç noktasında diyalektik akıldan ayrıldığını savunur. Rasyonalist aklın başlama noktası atomlaşmış bireydir. Rasyonalist akıl, teknolojisi ve bilimsel başarıları ile beraber modern uygarlığı yaratmış ancak, kesin bilimsel akıl yürütme yeteneğine sahip rasyonel bireyin yanı sıra aynı zamanda rasyonel bireyin karşısında çaresiz kaldığı irrasyonel güçleri de yaratmıştır. Bireyin sadece ortaya koyan bir özne olmadığını, kendisinin de ortaya konulduğunu görmezden gelen bir naiflik içerdiğini ve bunun farkına varılır varılmaz atomize bireyin aklının zorunlu olarak akıl dışılık ürettiğini, bunun sebebinin de kendini anında verili olarak kabul etmesi ve dünyanın bütünlüğünü pratikte veya teoride içine dahil etmediğini söyler. Diyalektik aklın temel özellikleri şu noktalarda toplanır: Rasyonalist aklın tarih ötesiliğine karşı, aklın tarihsel karakteri, rasyonalist aklın basitten karmaşığa doğru giden bir kez ve kesin olarak belirlenmiş başlangıç noktalarından, insan bilgisinin toplam bütününe doğru ilerleyen analitik toplamsal yaklaşımının aksine diyalektik akıl, görüngüden öze, parçadan bütüne doğru ilerler, diyalektik akıl rasyonel düşünme ve biliş yeteneği olmasının yanı sıra gerçekliği rasyonel olarak kurma, yani özgürlüğü gerçekleştirme sürecidir, diyalektik akıl bilişin ve insan özgürlüğünün gerçekleşmesinin tamamlanan her adımını hem pratikte hem de kuramda aştığı bir evrimci bütünlük bağlamına yerleştiren olumsuzlamadır.

Marx’ın temel eseri “Kapital”deki diyalektik yöntemi de ayrıntılı incelemeye tabi tutan Kosik’e göre; Kapital’in sanatsal bütün olarak veya diyalektik düzenlem olarak mimarisinin hem konunun edebi ele alınışıyla hem de bilimsel sunuşunun yöntemiyle ilgilidir. Analizini görüngüden öze doğru yapan Marx; kapitalizmde emek ürününün en basit toplumsal biçimini önce görüngüsel biçimiyle, yani mübadele değeriyle analiz eder, sonra ve ancak ondan sonra özünü, yani değeri incelemeye doğru ilerler. Analizi sırasında Marx, metanın sadece ilk bakışta banal ve sıradan olduğunu, oysa gerçekte gizemli ve esrarengiz olduğunu kanıtlar. Yalnızca duyusal-sezgisel bir nesne değil aynı zamanda duyusal-duyuötesi bir şeydir. Kosik; Marx’ın  metanın kapitalist ekonominin tüm asli belirlenimlerini gizlenmiş, gelişmemiş, soyut bir şekilde içeren emek ürününün somut biçimi ve bir biçimde hücre olduğunu bilmesinin ancak kapitalizmin tam olarak  bilinmesiyle mümkün olacağını iddia eder. Metodolojik bakış açısından bu, öğe ile bütünlük arasındaki, gelişmemiş ile tamamen olgunlaşmış işlevsel sistem arasındaki diyalektik bağlantıları teşhir anlamına gelir. Daha sonra Marx, kapitalizmi otomatik öznenin (değer) hareketi ile oluşan bir sistem olarak resmeder, sistem bir bütün olarak bir diğerinin çalışmasını sömürme sistemi olarak gözükür, kendini daha büyük bir ölçekte yeniden üreten bir sistem olarak, yani ölü emeğin canlı emeğe, nesnenin insana, ürünün üreticisine, gizemlileşmiş öznenin gerçek özneye, nesnenin özneye hükmetmesinin bir mekanizması olarak. Kapitalizm dinamik bir tümden şeyleşme ve yabancılaşma sistemidir, insanların bu mekanizmaların memuru ve faili maskesi altında, yani onun kendi bileşenleri ve öğeleri olarak hareket ettiği felaketler aracılığı ile dairesel olarak genişleyip kendini yeniden üretir.

Marx, eserine toplumsal ürünün tarihsel biçimiyle başlar, hareketinin yasalarını tarif eder, ama tüm analizi bu yasaların toplumsal ilişkileri ve üreticilerin üretim etkinliğini belli bir biçimde ifade ettiği bulgusunda zirveye ulaşır. Kapitalist üretim tarzını bütünlüğü ve somutluğu içinde resmetmek onu sadece yasa benzeri bir süreç olarak değil, aynı zamanda yasaları, insanların hem sürecin kendisinin hem de süreç içindeki konumlarının bilicine varma şekliyle uğraşan bir süreç olarak tarif etme anlamına gelir. Marx’ın “Kapital”i sermayenin eleştirel bir kuramıdır. Sermayenin toplumsal hareketinin nesnel oluşumları ve faillerinin bu oluşumlara karşılık gelen bilinç biçimlerini tarif etmenin ve sistemin işleyişinin nesnel yasalarının izini sürmenin yanı sıra, sistemin devrimci bir yıkımını gerçekleştirecek öznenin ortaya çıkış ve oluşum sürecini de araştırır.

Gerçekliği anlamanın mümkün olabilmesi için praksise önemli yer veren Kosik’e göre; insanın, şeyleri ve onların varlığını, tikellikleri ve bütünlüğü içinde dünyayı ancak praksisle gelişen kendi açıklığına dayanarak anlayabilir. Praksiste ve praksis temelinde insan, hayvanlığın ve inorganik doğanın kapalı karakterini aşar ve dünyayla ilişkisini bütünlüğü içinde kurar. Praksis insana ve insanı anlamaya erişmenin yanı sıra doğaya ve doğayı açıklama ve doğaya egemen olmaya erişmeye de aracı olur. İnsan ile doğanın, özgürlük ile yasaya bağlılığın, antropoljizm ile bilimciliğin ikiciliği, bilincin veya maddenin bakış açısıyla birleştirilemez, ancak praksis temelinde birleştirilebilir.

1960’lı yılların başında ilk basımından bu yana başta Avrupa olmak üzere tüm dünyada tartışılan bu eşsiz felesefi metin Marksist yöntem ve diyalektik konusunda meraklı okurun ilgisini hak ediyor. Kosik’in eseri; Marx’ın Kapital’indeki yöntemini ve dolayısıyla dünyayı anlama ve dönüştürme yolunda bir kılavuz olma özelliğini taşıyor. Marx’ın “Kapital”i ile Hegel’in “Tinin Görüngübilimi”ndeki ortak özellik olarak her birinin kültürel yaratının farklı alanlarında serüven motifini kullanmalarına dikkat çeken Kosik bizi Marksist felsefe alanında heyecanlı bir serüvene davet ediyor.


KÜNYE: Somutun Diyalektiği - İnsan ve Doğa Üzerine bir İnceleme, Karel Kosik, Çeviri: Ezgi Kaya, Yordam Kitap, 2015, 224 sayfa.

DAHA FAZLA