Çağımızın bir filozofu: Spinoza

Çağımızın bir filozofu: Spinoza

Tatian, “Spinoza - Bir Başlangıç” kitabında; Spinoza’nın temel eserleri “Etika” ve “Teolojik Politik İnceleme”yi merkeze alarak Spinoza’nın temel fikirlerini, fikirlerinin tarihsel temellerini Spinoza’nın kişisel yaşamını da göz önünde bulundurarak zevkli ve heyecanlı bir felsefe yolculuğuna davet ediyor bizleri.

Hegel, Felsefe Tarihine Giriş adlı eserinin Spinoza hakkındaki bölümünde “Ya Spinozacı olursunuz ya da felsefeden vazgeçersiniz; başka bir alternatif yoktur” der. Diego Tatian’a göre; Fransız Devrimi’nin Spinoza felsefesiyle bağı belirgindir. Bu felsefenin hürriyetçiler safının beslendiği pınar ve cumhuriyetçi bir radikalizmin ilham kaynağı olarak çatışma sahasına nasıl uyarlandığına dair, Spinoza ve Devrim Öncesi Fransız Düşüncesi adında Paul Verniere tarafından kaleme alınmış bir eser de mevcuttur. Spinoza felsefesinin ilk kullanımı militancadır.  

Marx, Feuerbach ve Schopenhauer’in sıkı bir şekilde incelediği Spinoza felsefesi, felsefe içerisinde bir sistem olarak büyük bir varlığa sahiptir. 20. yüzyılda ise Althusser politik Spinoza’yı ve onun sol politika ve felsefi kültür içindeki yerini merkeze alan eleştirel bir çalışma başlatmıştır. Etienne Balibar, Pierre Macherey, Antonio Negri gibi Marksistler Marx’ı Spinoza felsefesi ışığında ya da Spinoza’yı Marx felsefesi ışığında değerlendirmişlerdir.

Tatian, Spinoza - Bir Başlangıç kitabında; Spinoza’nın temel eserleri Etika ve Teolojik Politik İnceleme’yi merkeze alarak Spinoza’nın temel fikirlerini, fikirlerinin tarihsel temellerini Spinoza’nın kişisel yaşamını da göz önünde bulundurarak zevkli ve heyecanlı bir felsefe yolculuğuna davet ediyor bizleri.

Spinoza’nın temel eseri Etika’nın başlığı tam olarak Geometrik Düzene Göre Kanıtlanmış Etika’dır. Tatian; etiğin geometrik düzene göre nasıl kanıtlanabileceğinden bahseder ve Spinoza’nın burada birbiriyle hiç ilgisi olmayan iki şeyi birbirine karıştırdığını vurgular. Çünkü etik nasıl anlaşılırsa anlaşılsın (alışkanlık, gelenek, yaşama sanatı, davranışı düzenleyen buyruklar bütünü) Aristoteles’in pratik felsefe diye adlandırdığı şeyin bir parçasıdır ve pratik felsefe geometriyle ilgisizdir. Bu dünya olasılıksaldır, çünkü insanların yaptıkları şeyler var olabilir ya da olmayabilir. Dolayısıyla etiği geometrik kanıtlamaya girişmek felsefi olarak kabul edilemez gözükmektedir. Spinoza, matematik çalışmakta, Londra’daki Royal Society’ye mensup bilim adamları ile tartışmakta, optik konusuna ilgi duymakta ve Euklides okumaktadır. Euklides’in Unsurlar adlı kitabı 17. yüzyıl felsefesi için temel bir eser niteliğindedir ve bu kitap Tatian’a göre; Etika’nın geometrik kanıtlama yönteminin kaynağını aldığı yerdir. Geometrik yöntemin Etika için vazgeçilmez olup olmadığı, Etika’da söylenenlerin başka biçimde dile getirilip getirilmeyeceği üzerine çok söz edilmiştir. Deleuze’e göre; Etika ruhu olan bir makine, sanki düşünen bir şey, kendine ait öneriler ortaya atıp bunları uçlara taşıyan, en önemlisi düşünen bir şeydir. İşlemekte olan şey ve eylem durumunda düşünce olarak bu kitap, kavranabilmesi için geometrik yöntemi kaçınılmaz kılan bir benzersizliğe sahiptir. Ulus Baker’e göre Etika, sokaktaki insanın anlayabilmesi bütün teknik okuma zorluklarına karşı yalnızca mümkün değil, zorunludur. Çünkü orada yalnızca günlük hayattan, yaşam pratiğinden, tutkulardan, imgelemden ve bireysel ya da kolektif yaşamdan bahsediliyor. Buna karşın sokaktaki okuyucuyu belki de ilk bakışta dehşete düşürebilecek geometrik sunuş biçimi, sürekli olarak Tanrı, töz ve sıfatlardan bahsedilmesi okuyucunun cesaretini kırabilir. Oysa Spinoza’nın resmettiği -fikirlerin ve duygulanışların gündelik yaşamımızda olduğu kadar bütün varoluş hallerimizin birbirlerini kovalayıp durdukları, birbirlerini etkiledikleri ve belirledikleri- hayatın geometrisiydi. Böyle bir yaşam portresi modern dünyamıza o kadar uygundur ki Spinoza’yı günümüzün hatta geleceğin filozofu olarak kabul etmek zorunda kalırız.[1]  

Tatian, Spinoza’nın temel eseri Etika’yı analiz ederken Tanrı kelimesi kullanılmadan onun tekrar yazılıp yazılmayacağı sorusunu ortaya atar ve buna evet cevabını verir. Etika, Tanrı kelimesi yerine yalnızca tabiat kelimesiyle yazılması mümkün idiyse Spinoza’nın Tanrı kelimesinde neden ısrar ettiğini ise  ihtiyatlı olmak şeklinde açıklar. Spinoza, Tanrı’nın Yahudi ve Hristiyanların anladığı şekliyle var olmadığını göstermek üzere Tanrı’dan bahseder. Öyleyse bir Tanrı başka ne şekilde var olabilir? Zira paganların Tanrıları da insan suretindedir. Spinoza’nın yaptığı şey bütün bu insan suretine büründürme işini, Tanrı’ya atfedilen bütün insani hususiyetleri adım adım parçalamaktan ibarettir. Mymonides için, Tanrı mutlak bir aşkınlıktır, Spinoza’da ise aşkınlığın hiçbir türü bulunmamaktadır. Spinoza Tanrı’nın tabiat üstü olmadığını, tabiat adını verdiğimiz şeyden gayrı hiçbir şey bulunmadığını, tabiatın ilahi vasfa sahip olduğunu, yani tabiatın Tanrı’nın kendisi olduğunu söyler.

Spinoza felsefesinde günah kavramına da yer yoktur. Günahın var olması için evvela günaha karşı baba vasıflı bir Tanrı’nın var olması gerekir. Dolayısıyla Spinoza felsefesinde hiçbir şey günah değildir. Bazı şeyler bize uygun olmayıp, diğer bazı şeyler de uygun olmaktadır. O zaman yapmamamız gereken şeyler değil, fakat bunları yapmanın mantıklı olmadığı belli bazı şeyler vardır. Spinoza şunu söylemektedir: Belli bazı şeyleri yaparsanız, örneğin nefret ederseniz, can alırsanız, pişman olursanız ve açgözlülüğün sürüklenmesine kendinizi bırakırsanız bunların sonuçları var olmanın iyi biçimiyle, yani etik bir var oluşla ters düşecektir. Kanunsuz duruma düşebilir ve yaptırımlara maruz kalabilirsiniz, fakat ne yaparsanız yapın günah işlemezsiniz, yalnızca kendinizin ve başkalarının hayatını mahvedersiniz. Öyleyse kalkışılan iş var olan üzerinde düşünmektir. Ve işte bu da etiktir: yaşama gücümüzü artırır biçimde rastlantıları birleştirmek ve bu gücü eksiltenlerden uzağa gitmek. Günahın olmadığı gibi iyi ve kötü de Spinoza felsefesinde yer almaz. Bunun yerine rastlantılar, varlıklar, şeyler, elverişli ya da elverişsiz koşullar bulunmaktadır. Her bir tabiata göre, yani bu tabiatta birleşen ve böylece onun yaşama kudretini yükselten, var olmakta diretme iradesine hizmet eden şeyler bulunur ve buna karşın kimi kötü şeyler vardır ki bunlar bahsedilen tabiatın yaşamsallığıyla ve var olma gücüyle çelişip karşısında durur. İşte bu yüzden, Spinoza’ya göre; bir şeyi iyi olduğu yargısına vardığımız için sevmeyiz, ona iştah ve arzu beslemeyiz, tam tersine onu istediğimiz, ona iştah ve arzu beslediğimiz için onun iyi olduğu hükmünü veririz. Tatian, burada yapılan şeyin iyi ve kötüyü arzuya ve yararlı olana tabi kılmak olduğunu söyler.

Spinoza felsefesinde önemli yeri olan tutkuların incelenmesinin üzerinde de ayrıntılı olarak durulur. Spinoza, insanların yaptıkları şeyleri neden yaptıklarını bilmek için tutkuların incelenmesini gerekli görür. Spinoza’da temel tutkular neşe ve kederdir. Neşe var olma gücümüzün yükselmesi sonucunda oluşan tutku iken, keder var olma gücümüzü engelleyen, azaltan ve bitiren bir tutkudur. Spinoza’ya göre bir kişini toplam neşesi her zaman iyidir ve melankoli her zaman kötüdür. O, melankoliyi hurafe için kullanışlı bir “kederli tutku” olarak yorumlar ve tüm kederli tutkular gibi bunun da bedenleri kendi güçlerinden ayırmak ve zihinleri düşünme kapasitelerinden uzak tutmak amacıyla, politik ve dini iktidarlar tarafından kullanılan bir önlem olduğunu göz önünde tutar.

Spinoza’nın bir diğer temel eseri Teolojik Politik İnceleme (TPİ)  kitabı Tatian’a göre; düşünce tarihinde küfredilip lanetlenmiş bir kitap olarak, bu açıdan yalnızca Machiavelli’nin Prens kitabıyla kıyaslanabilir. Ona göre TPİ’nin üretici potansiyelinin sonu yoktur. Yoğunluğu bizleri hâlâ sorgulamaya itmektedir. Bir müdahale metni ve manifesto metni olarak nitelendirdiği metnin kavranması için de olgunlaşma, yazılışı ve ortaya çıkışı bağlamıyla ilgili tarihi koşullarının önemli olduğunu belirtir. TPİ, akıl ile iman arasındaki ilişkiye yönelik polemiktir ve sekülerizasyon sürecinin tam ortasında yazıldığı düşünüldüğünde teorik değil aynı zamanda politik bir meseledir. Tatian’a göre; eğer İncil zamanının insanlarının hayal gücünün birincil belirleyicisi olmasaydı Spinoza büyük ihtimalle TPİ’yi yazmayacaktı. İncil’in tarihsel bir eleştirisini yapmak Spinoza için açıkça politik bir karar ve mücadeledir. Düşünce özgürlüğünün maruz kaldığı baskı olmasaydı ve İncil de bütün bu ihtilafın merkezinde bulunmasaydı belki de TPİ yazılmayacaktı. TPİ’de teolojik nefretten bahsedilir ve teoloji açıkça nefretle ilişkilendirilir. 17 no’lu başlıkta “sofuluktan ve aşırı dindarlıktan doğan nefretten daha derini ve inatçısı yoktur” denilir. Din kurtuluş getirmemekte ve teselli vermekten başka bir şey yapmamaktadır. En iyi dinde bile bulunan şey tutkusal Tanrı sevgisidir ve bu çerçevede biz aktif değil pasifizdir.

Tatian, Spinoza’nın bugün hâlâ insanlığın felsefe ve politika aracılığı ile tutsaklıktan kurtuluşu üzerinde düşünmeye devam etmeyi öneren tartışmaların merkezini oluşturmasını, Spinoza felsefesinin halen bütünüyle keşfedilmemiş olmasına bağlar. Evet, Tatian, Spinoza felsefesine derin bir giriş yaparak sevincin ve özgürlüğün filozofunun temel fikirlerinin keşfedilmesine davet ediyor bizleri, bu küçük hacimli fakat yoğun kitabında.


 KÜNYE: Spinoza Bir Başlangıç, Diego Tatian, Çeviri: Ali Dokuzlu, Dost Yayınları, 2017, 141 sayfa.

 

[1] Ulus Baker, Yüzeybilim Fragmanlar, İstanbul Birikim Yayınları, 2. Baskı, 2011, s.31-32.

DAHA FAZLA