Bize lazım olmaz demeyin her devrin reçetesi: ‘Temiz Kâğıdı’

Bize lazım olmaz demeyin her devrin reçetesi: ‘Temiz Kâğıdı’

Birçok öykü kitabında yazar gerçeği, doğruyu, iyiyi aramaya zorlar okuru. Ama Çevikdoğan bunun aksine gerçek, doğru ve iyi taklidi yapanları ifşa ediyor sanki. Mış gibi yapılmasına bir genel itiraz, tüm öykülerde kendini hissettiriyor. Okuru yıpratmıyor, sosyal mesaja zorlamıyor, iyi budur, kötü budur, doğru budur demiyor. Okur eğleniyor öyküleri okurken ama sanki yazarın kendisi de çok eğlenmiş. Bu açılardan bakıldığında Çevikdoğan’da Aziz Nesin’i hatırlatan bir yan var, desem çok abartmış olmayacağımı düşünüyorum.

Dünya edebiyatında öykü türünün ilk örneği Boccacio tarafından yazılan Decemeron’ken ülkemizde öykü türünde Ahmet Mithat Efendi’nin ‘’Letaif-i Rivayet’’i ilk öykü kitabı sayılır. Batılı anlamda ilk öykü türü örneği ise Samipaşazade Sezai’nin ‘’Küçük Şeyler’’ adlı öyküsüdür. O zamanlardan bu zamana hem dünyada hem ülkemizde öykü türü çok sevilmiş ve özellikle 90’lı yıllardan sonra edebiyatımızda öykü türüne daha fazla bir yönelişten söz edebiliriz. 

Yazar Mustafa Çevikdoğan, 1984 doğumlu genç bir kalem, ilk öyküsü nerden baksanız on yıl önce Ğ Dergi’sinde yayımlanmış, öyküsünün ismi Beynamaz. Yazar yıllardır çeşitli dergilerde çalışmalar yapmış, öyküler yazmış. Adım adım bugün elimizde olan Temiz Kağıdı’na doğru yürümüş.

Temiz Kağıdı Çevikdoğan’ın ilk öykü kitabı, içinde on üç öykü var. On üç kara mizah hikaye, on üç karakter…  İlk öykü kitabı denmesine bakmayın, bu kitap ciddi bir yazınsal birikimi ve edebi ustalığı olan bir yazarın ilk gözbebeği. İlk olduğu için acemilik sanılabilen ancak acemilik değil olgunluk dönemi üretimi anlayacağınız.

Yukarıda bahsi geçen öykü kitabımıza ismini veren Temiz Kağıdı, iyi bir yurttaş olmanın resmi belgesidir. Hani işe giriş evraklarında istenilen, sizin pür-i pak bir vatandaş olduğunuzu kanıtlayan, sizi patron karşısında  ‘’iyi’’ çalışan yapan belge. Kitabın ismindeki ironiye şaşırmayın çünkü ironi öykülerle artarak devam ediyor. Yazar öykülerinde temiz kağıdı almakla işi olmayan karakterlerine temiz kağıdı dağıtıyor. Ülkemizde öykü türünün tek tipliliği ve ısrarlı tekrarının aksine, Çevikdoğan öykü türünde başka bir kapıyı aralamış.

Gazetelerde irili ufaklı yer alan ağlasak mı gülsek mi haberlerinin öyküleştirilmesi gibi kitap, olağan hayatlar yaşayan karakterlerin savruluşlarını, çatışmalarını, çaresizliklerini hem etkileyici bir dille, hem de dalga geçerek ele alıyor. Öykülerin anlatım yolları ve aktardıkları meseleler sizi bir yerden başka bir yere savurabiliyor.

Bir olayı anlatırken önce kademe kademe olayı açma sonra geri toplama yöntemi ustaca uygulanmış öykülerde. Okuyucu derin derin düşüncelere dalmışken hoop yazarın toparlamasıyla düzlüğe çıkabiliyor. Aslına bakarsanız önemli olan olay da değil. Öykülere can veren sıradan görünen ama sıradan olmayan karakterler. Başlarda bu bir beyaz yakalılar öyküsü deyip kenara çekilebilir okuyucu ancak öyküler salt beyaz yakalı bir renk taşımıyor. Dikkatli bakılırsa toplumsal sınıflar arası geçişler rahatlıkla görülebilir. Sonra satır aralarına işlenmiş, zarif bir yoksulluk anlatımı hemen hissettirecektir kendini. Gözümüze sokmadan.

Öykülerde dağları, denizleri aşan süper kahramanlar yok, aksine her öyküde anti-kahramanlar görüyoruz. Neredeyse her öyküde göze çarpan detay ne özne ne de yan karakterlerin süper kahraman olmaması. Süper kahramanların genellikle düzenle derdinin olmadığı ama düzenin içindeki kötüleri kovaladığı herkesçe bilinir.

Temiz Kağıdı’na bu açıdan bakıldığında düzenle doğrudan ya da dolaylı bir zıt düşmenin söz konusu olduğu hemen fark edilir. Hayattan bahsediliyorsa sistemle kendi içsel düşünceleri arasında savrulan aynı zamanda sistem tarafından sıkıştırılan karakterlerin feryadı olarak görülebilir bu öyküler.

Toplumsal öğretilerin, taşlı yollarda kariyer basamaklarının bizden çaldıklarının, ulaşılamayan devlet otoritelerinin, kentsel dönüşümün, kafelerle dolan Kadıköy’lerin öyküleri biraz. Yazar otobüste, minibüste, evde, okulda dert ettiğimiz her ne varsa almış ustalıkla işlemiş öykülerinde. Tuhaf ve öyküleri zenginleştiren bağlar kurmuş, öykü türüne yeni bir bakış kazandırmış denilebilir. Karakteri konuşturma veya dış ses öykü türünün genel akışında kendine yer bulurken, yazar bunun aksine yeni bir öykücülük denemiş. Karakteri konuşturmuş, dış sesi konuşturmuş, söyleşi ve haber formatı tarzını da denemiş öykülerinde.  

Çevikdoğan ilk olarak depremde göçük altında kalan bir insana komutlar veren dış sesi konuşturarak başlıyor öyküsüne, karakterle birlikte nefes alıp, nefes veriyorsunuz. Sayfaları karıştırırken burnunuzun ucuna kalas ve kum kokuları gelebilir. Ellerinizin sızısı, ulaşamadığınız telefonunuz, aklınızda ölmeden önce sosyal mesaj verme kaygısı dönerken, öteki öyküye geçiyor yazar.

Bir sabah uyanıp evinin salonunda yabancı insanlar ve kahve makineleri gören Birgül’le birlikte duvara çarpacaksınız. Sahiden neler oluyor?

Bahsi geçen ev-kafede koltuklara kurulmuş ellerinde kahve kupaları, rahat giyimli, önlerinde bilgisayar ekranı açık insanlar… Birgül evini kurtarmak için tüm kapıları zorlarken, çalınan her kapı yüzüne çarpılıyor adeta. Birgül’ü okurken basit bir işlem için aradığınız devlet kurumlarında o operatörden ötekine, Kerim Bey’den, Elif Hanım’a bağlandığınız telefon görüşmeleri gelecek aklınıza. Devlet hiyerarşisi ve ulaşılamayan ulaşım kanalları kanser edecek sizi, Birgül yabancımız değil yani onu hemen seveceksiniz. Bizden biri.

Sonra köşesiz görünen bir adamın köşeleri olduğunu öğrenirken, basit bir mahalle kahvesinden kafeler zinciri yaratan açgözlülük ve vefasızlığa hayret edeceksiniz. Kentsel dönüşümün kıskacı altındaki yoksul bir mahallede iki gencin kurduğu hayallere ortak olacak, yoksul mahallelerinden ‘’kurtulmak’’ için kafayı özel harekatçı olmaya takan bu gençlere üzüleceksiniz.

Bir çocuk parkına oturmuş, hayatının kitabını yazmaya çalışan bir yazarın arayışına, yanında oturan yaşlı kadının umursamazlığına güleceksiniz belki. Elinizde sıcak çay bardağınız olsun ama mutlaka çünkü sohbet koyu.

Bir başka öyküde Cuma namazına gitmekten vazgeçen karakterimiz, kendine kaçacak delik arayacak. Kendini namazı ihmal etmekle eleştirip, sorgulayacak. Mahalle baskısının küçük bir örneğinin bile nasıl travmatik olabileceğini göreceğiz.

Otobüste, minibüste, metrobüste mutlaka duymuşsunuzdur  ‘’Beyler, arkaya doğru ilerleyelim’’ cümlesini… Bir yolcu bu cümleyi söyleyecek, sonra olanlar olacak. Peki ya bu cümle bir ülkenin kaderini belirleyen ilk kıvılcımı yakar ve iç savaşı başlatırsa?

En akılda kalan karakter hangisi derseniz Köşesiz Adam öyküsündeki Nurullah derim. Devlet ve onu temsil eden her şeyden korkan, güce ve güçlüye tapan, ‘’devlet yol yapıyorsa başarılıdır kardeşim’’ diyen Nurullah, itaatkar ve ‘’namuslu’’ Nurullah…

Bazı öyküleri okurken gülecek, bazısına öfkelenecek ama en çok düşüneceksiniz, yazar hareketli ve neşeli bir kitap yaratmış.  

Birçok öykü kitabında yazar gerçeği, doğruyu, iyiyi aramaya zorlar okuru. Ama Çevikdoğan bunun aksine gerçek, doğru ve iyi taklidi yapanları ifşa ediyor sanki. Mış gibi yapılmasına bir genel itiraz, tüm öykülerde kendini hissettiriyor. Okuru yıpratmıyor, sosyal mesaja zorlamıyor, iyi budur, kötü budur, doğru budur demiyor. Okur eğleniyor öyküleri okurken ama sanki yazarın kendisi de çok eğlenmiş. Bu açılardan bakıldığında Aziz Nesin’i hatırlatıyor desem çok abartmış olmayacağımı düşünüyorum.

Toplumsal öğretilerin, kentsel dönüşümün, yoksulluğun kara mizahı olmuş kitap.

Çevikdoğan ilk kitabında oldukça başarılı, öyküleri ise su gibi akıyor. Arayı uzatmadan ikiyi, üçü, dahasını yazmalı. Kendisinin ifadesiyle:

‘’Biz buradayız sayın yazar, sen neredesin acaba?’’


KÜNYE: Temiz Kâğıdı, Mustafa Çevikdoğan, Can Yayınları, 2017, 173 sayfa

DAHA FAZLA