Bir ve binlerce iş cinayeti üzerine...

Bir ve binlerce iş cinayeti üzerine...

Geçtiğimiz haftalarda işçi sağlığı ve güvenliği alanında iki önemli gündem vardı. Bunların ilki, İstanbul Üniversitesi’nde (İÜ) görevli taşeron işçi Zafer Açıkgözoğlu’nun ölümü ile ilgili verilen ve İÜ ve taşeron firmayı kusurlu bulan mahkeme kararı, diğeri ise Adalet Arayana Destek Grubu tarafından her yıl çıkarılan İş Cinayetleri Almanağı 2015’in yayında olması idi.

TAŞERON FİRMA KUSURLU

İstanbul Üniversitesi’nde çalıştığı sırada görevi olmadığı halde zorla lağım temizlettirilen, bu olayın öncesinde de eline iğne batmış olan taşeron işçi Zafer Açıkgözoğlu Hepatit B virüsü ve sonrasında gelişen karaciğer yetmezliği nedeniyle 2014’te hayatını kaybetmişti. Açılan davada, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin (İSİG) yoğun mücadelelerinin de katkısıyla, İÜ ve Zafer Açıkgözoğlu’nun çalıştığı taşeron firma kusurlu bulundu.

İleri Haber Muhabiri Rıfat Doğan Zafer Açıkgözoğlu’nun kardeşi Emre Açıkgözoğlu, Çapa İşçi Sağlığı Üyesi ve İstanbul Tabip Odası Çapa İşyeri Temsilcisi Dr. Coşkun Canıvar ve İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nden Murat Çakır ile Zafer Açıkgözoğlu’nun yaşadığı süreci, karşılaştığı zorlukları ve hukuk mücadelesini konuştu.

Zafer Açıkgözoğlu’nun kardeşi Emre Açıkgözoğlu

Zafer Açıkgözoğlu'nun yaşadığı o süreci anlatır mısınız?

Abim 17 Ağustos 2014 tarihinde Çapa Tıp Fakültesi'nde vefat etti. Abimin ölümü iş cinayetidir. Abimin zorla sokulduğu o kanalizasyon noktasının üzerini ölümünden sonra kapattılar. Etrafını çevirdiler. Olaydan bir buçuk yıl sonra tekrar su bastı ve işçileri yine sokmak istediler. İşçilerin hiçbiri girmedi. Abimi o bodruma sokan temizlik amiri halen görevinin başında.

Biz savcının hakimin vicdanlı olmasını bekliyoruz. Onların vicdanına kalmış. Umuyoruz ki hak adalet yerini bulur. Başka hiç kimsenin başına böyle bir olay gelmez.

Zafer'in tedavi sürecinde ne gibi zorluklarla karşılaştınız?

1.5 yıl boyunca hep çekti. Hiç iyi olmadı. 2 saatte organ buldular (organ nakli). Kim iki saatte organ bulabilir. Günlerce yıllarca organ bekleyen insanlar var. 23 yaşında bir kızın organını nakil ettiler. Abim hastaneden çıktı eve geldi bağırsaklar tıkandı. Tekrar yatırdılar ikinci ameliyat oldu. Ondan sonra sarılık, şeker hastalığı... Abimi her gün şekeri 400 500 çıkıyordu. Ben kollarından insülin vuruyordum. Kollarında yer kalmadı. Artık insülini topuklarından vuruyordum. En son fenalaştı. Çapa’ya acil travmaya getirdim. Burada yoğun bakıma aldılar. Altı gün sonra öldü. Burada sorunlar yaşadık. Abimle ilgilenmediler. Abim sinirden camları kırdı. Abim "Ben burada iş kazası geçirdim, siz normal kaza yazdınız" dedi. Neler yaşadık biz burada ve hiçbiri basına yansımadı.

Abimin sağlık sorunu yoktu. Bundan önce YTÜ'de 5 yıl çalıştı. Oraya sağlık raporu verdi. Gitsinler baksınlar. Şuan abimin ölümüyle ilgili rapor yazamıyorlar. Niye çünkü haksızlar.

Hukuki süreci devam ettirecek misiniz?

Tabi, devam ettireceğiz. Biz bunun peşini bırakmayacağız. Avukatımız bizi yalnız bırakmadı. Biz bu davayı kazanacağız. Buna inanıyoruz. Mahkeme devleti korumaz işçiyi korursa insan hakkını korursa biz kazanırız.

Çapa İşçi Sağlığı Üyesi ve İstanbul Tabip Odası Çapa İşyeri Temsilcisi Dr. Coşkun Canıvar

Zafer'in o yaşadığı süreci yakından takip ettiniz. Bize o süreçten kısaca bahsedebilir misiniz?

Zafer'in lağım suyu için zorla bodruma sokulmasının ardından hızlı gelişen semptomlar oldu. İshal ve bulantı gibi. Bu şikayetlerle acile geldi. Onun ardından hızlıca gelişen bir karaciğer yetmezliği süreci oldu. Bunun Hepatit B'den kaynaklı olduğu düşünülüyordu. Bunun lağım suyundan bulaşma ihtimali yok ama öncesinde iğne batma olayı var. Oradan bulaşma ihtimali var. O tetkik edilmediği için bilmiyoruz. Sonrasında Zafer karaciğer nakli oldu. Karaciğer nakli demek vücudun savunma sistemini baskılayıcı ilaçları ömür boyu kullanması demek aynı zamanda. Bunları kullanmak durumunda kaldı. İlk altı ay birçok şikayetleri oluyordu. Hatta bir kaç kez hastaneye yatırıldı. Bu ilaçları kullandığınız zaman vücut enfeksiyonlara açık hale geliyor. Bir takım enfeksiyonlar olmuştu. Organ naklinden altı ay sonra karaciğer fonksiyonları ileri derecede bozuldu.

Karaciğer reddi gelişti. Ondan sonraki süreç Zafer için daha zor oldu. Karaciğer bozulduğu için bunun vücutta başka yan etkileri ortaya çıktı. Zafer o retten sonra ikinci bir nakil operasyonu geçirdi. Karaciğerin ikinci nakli daha zorlu bir süreç. Onun da ret olma süreci çok yüksek. Nakli de zor. Zafer sonraki süreçlerde hastaneye birçok kez yatmak zorunda kaldı. Çalışamadı bu arada. Ciddi halsizlikler, kilo kaybı, yorgunlukla geçti o süreç. Az önce bahsettiğim gibi savunma sisteminin baskılanması nedeniyle bir karaciğer enfeksiyonu geçirdi. Yoğun bakıma alındı. Orada da hayatını kaybetti.

Zafer’in ölümünde İÜ ve taşeron firma kusurlu çıktı. Burada sizin verdiğiniz mücadele takip etmeniz çok etkili oldu. Burada hekimler nerede duruyor?

İstanbul Tabip Odası (İTO) başından beri bu olayın çok yakından takipçisi oldu. Ben de İTO'nun işyeri temsilcisi olarak bu süreci yakından takip ettim. Hekimlerin bir yandan meslek odası olarak iş cinayetlerini her yönüyle takip ettiğini söyleyebilirim. Avukat Yıldız Ünder kendisi de aynı zamanda hekimdir. O da bu süreci çok yakından takip etti. Bizim bu konuyla ilgili yaptığımız bir sürü basın açıklaması oldu. Bu eylemlere katılan hekimler oldu. Çapa İşçi Sağlığı Meclisi'nde bulunan hekim arkadaşlarımız var. Sonuçta şunu da söylemek lazım. Burası binin üzerinde hekimin çalıştığı bir kurum. Böyle bir yerde hekimlerin katılımı ne düzeyde derseniz çok iyi olmadığını söyleyebiliriz. Çok önemli bir duyarlılık yok. Meslek odası bünyesinde bu konuda kendini sorumlu hisseden hekim arkadaşların mücadelede emeği var.

Tıp öğrencileri başından beri her şeye destek verdiler. Bunun mücadele kısmında olan hekimlerin yanında bir de iş cinayetinin üzerini örtmeye çalışan hekimler var. Bu hekimler maalesef rektördü. Dekandı. Başhekimdi. Şuan onlar değişti. Bu mahkemede göreceğiz o eski yöneticiler sorumlu tutulacak ama biz bu süreçte çok iyi biliyoruz çok şeye itiraz ettik. İşçi sağlığı iş güvenliği eğitimlerine itiraz ettik. Sonra işçi sağlığı iş güvenliği kurumlarının düzensiz toplanmasına burada işçilere iş tanımları dışında başka işlerde çalıştırılmasına itiraz ettik.

Bu itirazlarımız gerek baskıyla gerek soruşturmayla kimliği hekim olan yöneticilerin yaptığı baskılardı. Bu meseleye iki yerden bakmak lazım. Bir mücadelesini yürüten insanlar. Öbür taraftan da kendi görev ve mevkilerini kullanarak üstünü kapatmaya çalışan insanlar.

Bu iş kazalarını iş cinayetlerini belgelemek de önemli. Bu konuda iş yeri hekimlerine çok iş düşüyor. Size yönelik bu işi yapan iş yer hekimlerine yönelik baskı ne düzeyde?

Bu konuda insanları susturmaya çalışıyorlar. Benim başıma gelen de buydu. Ben hastanenin göğüs bölümünde çalışıyorum. Bu konuyla da hem bir hekim hem de iş yeri temsilcisi olduğum için ilgileniyorum. İş yeri hekimliği ile ilgili yasa yürürlüğe girdikten sonra her iş yerinde bir iş yeri hekimi bulunmak zorunda. Şunu biliyoruz buradan bir sürü işçi sağlığı ve iş güvenliği uzmanı istifa edip kaçmak zorunda kaldı. Hep bu baskılar nedeniyle. Örneğin ben iş güvenliği eğitimlerine itiraz ettiğim için o iş yeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı o hafta içerisinde istifa ettiler. Çünkü yönetim tarafından ciddi bir baskı altına alınıyorlar. Bizim aleyhimize tavır takınmaları isteniyor. Sadece işlerini yapmak isteseler bile idareciler tarafından baskı altına alınıyorlar. En son temizlik şirketinin iş yeri hekimliğini yapan arkadaşımız geçen yıl aralık sonunda görevini bırakmak zorunda kaldı. Kısacası burada yasaya göre çalışan iş yeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanları baskı altında tutuluyorlar ve sadece işlerini yapmak isteseler dahi ciddi sorunlarla karşılaşıp görevlerini bırakıp ayrılmak zorunda kalıyor.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nden Murat Çakır

İş cinayetleri ile taşeronlaşma arasında ciddi bir ilişki var. Siz de İSİG olarak her ya bu konuda bir rapor çıkarıyorsunuz. Taşeron işçilerinin işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda karşılaştığı en büyük sorun nedir?

İş tanımı belirsiz. İş tanımı belirsiz olduğu için açıkçası her işi yapıyorlar. Zafer örneğinde gözüktüğü gibi normalde bir işçiye kanalizasyon temizle diyemezsin. Örneğin belediyenin park bahçeler müdürlüğünde kadrolu işçisiyim der ve bu benim iş tanımım içinde değil dersin. Taşeron işçilerin iş tanımı olmadığı için bu zincirleme olarak işçi sağlığı ve iş güvenliği sorununa açıyor. İş tanımı olmadığı için ameliyata giren hasta bakıcılardan tut ameliyata girip dikiş dikenlere, kanalizasyona girene, çatıdaki kiremidi temizleyene kadar her iş yaptırılıyor. Bunlar genellikle iş cinayetleriyle sonuçlanıyor. Taşeron işçiler daha vasıfsız işçiler. Vasıfsız işçiler olduğu için bu anlamda kaza ve hastalığa açık. En temel sorun bu.

İŞ CİNAYETLERİ ALMANAĞI 2015 YAYINDA

2012 yılından beri her yıl düzenli olarak yayınlanan İş Cinayetleri Almanağı Türkiye’de meydana gelen iş cinayetlerinin gün gün dökümünü sunuyor. Gazete küpürleri, makaleler, röportajlar, dosya analizleri ile zenginleştirilen kitap raflarda görebileceğimiz en trajik yayınlardan biri adeta. İleri Haber muhabiri Rıfat Doğan İş Cinayetleri Almanağı’nı hazırlayan ekibin içerisinde yer alan Eylem Can ile kitabı ve iş cinayetlerini konuştu.

İş Cinayetleri Almanağı Kitabı’nı nasıl hazırladınız, nasıl bir sürecin kitabı oldu?

Bu almanağın dördüncüsü. Şuan beşincisine hazırlanıyoruz. Adalet Arayanlara Destek Grubu olarak çıkarıyoruz. Yaklaşık 30-35 kişiyiz. Çeşitli meslek gruplarından insanlarız. Yaptığımız şey öncelikli olarak iş cinayetlerinin daha duyulur görülür olması için ve bu iş cinayetlerinin basında medyada 3. Sayfa haberi olarak geçirilmemesini sağlamak. Ailelerin verdiği adalet mücadelesi sonucunda iş cinayetleri kavramı ana akım medyada bile artık kullanılıyor. Onların sesini daha fazla nasıl duyurabiliriz dedik. Almanak bunun için çıkmaya başladı. Kitabın ilk bölümü gün gün tutulan iş cinayetlerinden oluşuyor. Bu ülkenin karanlık yüzü. Çünkü iş cinayetlerinde Avrupa’da birinci dünyada üçüncüsüyüz. Bunu ortaya koymak istedik. Ama sadece bununla yetinmek istemedik işçilerin hangi koşullarda işçi sağlığı iş güvenliği tedbirlerinin alınıp alınmadığına da dikkat çekmek istedik.

Geçen yıl 2015’te en az 1730 işçinin hayatını kaybettiği bilgisine ulaştık. Basından kesinlikle doğrulamadığımız hiçbir şeyi almadık. İşçileri işçi ailelerini rencide edebilecek herhangi bir ifadeye yer vermemeye çalıştık. Olayın olduğu güne işaret etmeye çalıştık. Doğru bilgileri aktarmaya çalıştık. İkinci bölümde ise ortaya çıkan bu karanlık tablo karşısında bu tabloyu nasıl yırtabiliriz diye düşündük. İkinci kısımda adalet arayan işçi ailelerin mücadelesinden kesitler vererek maalesef iş cinayetinde yakınlarını kaybedenlerin durumunu göstermeye çalıştık. Çünkü davaları takip edilmezse kimse yargılanmayacak. Bizim 2008’den beri gördüğümüz tablo bu.

Son iki yıldır hayatımızda meslek hastalıkları diye bir olgu var. Maalesef bu da korkunç bir tablo çıkardı karşımıza. ILO’nun verdiği bilgilere göre çalışma kaynaklı ölümlerin yüzde 14’ü iş cinayeti iken yüzde 86‘sı meslek hastalığı kaynaklı. Ama bununla ilgili herhangi bir tıbbi tanı sistemi bile yok ortada. Örneğin şunu söyleyelim: Change.org’da Prof. Dr. İbrahim Akkurt “meslek hastalıkları için tıbbi tanı sistemi oluşturmak” diye bir imza kampanyası başlattı. Tıbbi tanı sistemi bile olmayınca bizim devletin herhangi bir kurumuna bu bilgilere girmiyor. Yani SSK açıkladığı zaman meslek hastalığından ya ölen kimse görünmüyor ya da 5 kişi 8 kişi öldü diye görünüyor. Korkunç bir durum bu. Akkurt’un da ifade ettiği gibi ILO’nun verilerine göre yüzbinlerce meslek hastası bulunuyor ve her yıl çalışma kaynaklı meslek hastalığı nedeniyle en az 20 bin kişi hayatını kaybediyor. Ancak dediğim gibi bu devletin kurumlarının bilgilerine girmiyor. Bu nedenle meslek hastalığı nedir? Çalışan herkes meslek hastası olabilir ve bizler çalışan olarak neler yapabiliriz diye bir bölüm açtık ve doğrudan meslek hastalığı ile uğraşan arkadaşlarımızın fikirlerine yer vermeye çalıştık. İşçilerin sesine yer vermeye çalıştık. Çünkü onlar bir mücadele sürdürüyorlar. Sahadan birebir meslek hastalığına maruz kalıp bununla mücadele etmeye çalışan işçilerin sesine yer vermeye çalıştık. Almanağı kısaca böyle anlatabilirim.

DAHA FAZLA