Bir kızı Suruç katliamında öldü, diğer kızı cezaevinde

Bir kızı Suruç katliamında öldü, diğer kızı cezaevinde

Bir kızını Suruç katliamında kaybeden diğer kızı da cezaevinde olan Sunay Saadet Suruç katliamının 2. yılında kızlarına bir mektup yazdı.

20 Temmuz 2015'te Suriye'nin IŞİD saldırısından kurtarılan Kobane kentine oyuncak ve yardım malzemesi götürmek için Urfa'nın Suruç ilçesine giden gençlerin, Amara Kültür Merkezi'ndeki konaklamaları esnasında düzenlenen canlı bomba saldırısında hayatını kaybeden üniversite öğrencisi Hatice Sadet’in (20) ablası Özgen Sadet İstanbul’da Gezi olaylarının 4. yıl dönümü nedeniyle yapılan anmada gözaltına alınmış ve tutuklanmıştı.  

Anneleri Sunay Saadet ise Suruç katliamının 2. Yılında kızlarına bir mektup yazdı. Mektubuna kızlarıyla birlikte olan bir fotoğrafını koyan Sunay Sadet, şunları diler getirdi:

"Merhaba

Size son mutlu günlerimizin fotoğrafını anlatmak istiyorum. Baktıkça ne kadar içten gülümsediğimizi gördüğüm, baktıkça tekrar o zamanlara dönmek istediğim, baktıkça daha da fazla bakmak istediğim...

Bu fotoğraftakiler yanımda olmalarına hasret duyduğum, dünyanın en umutlu gülüşlerine sahip çocuklarımı…  Soldaki Suruç’ta katledilen kızım Hatice Ezgi Sadet. Sağdaki ise ortanca kızım Özgen Sadet.

Ben ise bu mutlu günlerin anılarına bakan, çocukları için çaresizlikle yanıp tutuşan bir anneyim…  Bu mektubumda sizlere kızım Özgen’in yaşadıklarını anlatmak istiyorum. Maalesef   Haticemin acısının ardından Suruç Katliamının yıldönümüne günler kala beni Özgenim’den de ayırdılar.

Suruç katliamının yaşandığı 20 Temmuz benim içimde kanayan bir yara olarak kalacak yaşadığım süre boyunca… 20 Temmuz benim gözümden sakındığım, gülüşüne kıyamadığım biriciğimin, canım Hatice’min katledildiği, yaşamak ağrısının boynuma asıldığı gündür… Onu nasıl toprağa koyduğumu, bu gücü nasıl bulduğumu hala daha bilmiyorum. Bu duygularımı anlatmak için bildiğim tüm kelimeler yetersiz kalır. Onun sesinin, yüzünün, gülüşlerinin olmadığı bir hayat benim için yeterince ağır ve zorken bu fırtınanın bitmek bilmediğini bir kez daha anladım.

Geçtiğimiz ay Gezi anmasının dördüncü yılı için Taksim Dayanışmasının yaptığı bir çağrıyla ortanca kızım Özgen Taksim’e gitti. Olaysız, sıkıntısız geçen bir anmaydı. Ancak ne olduysa bu anmadan sonraki günlerde oldu. Önce arkadaşlarını teker teker göz altına aldılar. 7 günlük gözaltı süresi sonunda bu arkadaşlarını mahkemeye çıkarmak için Çağlayan adliyesine getirdiler. Özgen de bu mahkemeyi dinlemek için adliyeye gitmişti. Telefonda konuştuğumda henüz mahkemenin başlamadığını söyledi. Aradan yarım saat geçmeden Özgen’in gözaltına alındığını söylediler. O an yaşadığım üzüntüyü tarif edemem. Hemen Çağlayan’a gittim, avukatlar ertesi gün mahkemeye çıkarılacağını söylediler.

Yıkılmış bir halde eve geldim. Yolda nasıl geldiğimi, neler yaşadığımı bir ben bilirim… Metrobüste gözlerim yaşlı ama etrafım dolu ağlayamıyorum. Evde gelen giden insanlar dolu ama anlatamıyorum çaresizliğimi, üzüntümü. Neticede yalnızca “Neden Geziye gittiniz?” sorusunun olduğu bir dosya ile Özgen’imi de tutukladılar.

Bir evladımı çocuklara yardım götürdü diye toprağa koydum, bir evladım yalnızca anmaya katıldı diye cezaevine koydum. Aklımda yalnızca mutlu günlerimizin hayali, sanki onlar bana ait değilmiş gibi, ne oldu, ne yaşıyorum, kime, nereye gitsem... Çaresizlik içerisindeyim."