Bir damarın iki yüreği: Frida ve Cristina

Bir damarın iki yüreği: Frida ve Cristina

Hayatı boyunca ve hayatı sona erdikten sonra bile Frida Kahlo’nun kardeşi olarak anılan Cristina’nın yaşadığı gelgitleri kitabın sonunda yer alan yazarın notu kısmında Barbara Mujica şöyle özetliyor, “Bu denli olağanüstü bir kadının kendi halinde kız kardeşi olmanın nasıl bir duygu olduğunu anlatmaya çalıştım. Frida’yla Cristina’nın, Diego’nun ilgisini çekmek için giriştiği rekabet gerçekti. Böyle bir olayın psikolojik yankılarının ne olabileceğini irdelemeye çalıştım.”

“Nereye gidersem gideyim, Frida benden önce orada bulunmuş oluyordu. Hayatımın en büyük aşkı onun ilk aşkıydı. Bazen birbirlerine çok yakın olsalar da kız kardeşler hayatlarını birbirinden bağımsız olarak yaşar ve kendi sonlarına kendi başlarına ulaşır. Ama benim için geçerli değildi bu. Yalın gerçek şuydu ki Frida olmayınca Cristi de yoktu.”

Amerikalı yazar ve eleştirmen Barbara Mujica tarafından kaleme alınan, Zeplin Kitap tarafından yayımlanan Frida arka kapak yazısıyla Frida Kahlo’nun hayatıyla ilgili oldukça iddialı bir kurmaca biyografi hazırladığını duyurdu.

Adı Frida olan bir kitabın ilgi çekmemesi pek mümkün görünmüyor. Aşkın, devrimin, acının renkleriyle bir çağı sarsan kadının hayatı elbette okunmaya ve tartışılmaya değer. Fakat kurmaca bir biyografik roman okura gerçekleri nasıl sunar / sunmalıdır? Üstelik hayatı kaleme alınan kişinin yaşadığı çağ ünlü bir devrime tanıklık ediyorsa… Tarihsel olmak gibi bir kaygısı olmayan yazar, biyografik kurmaca bir roman yazdığı iddiası taşıyorsa -ki taşıyor-  o halde karakterler olmalı. Kuklavari kişiler değil “karakter”ler. Yazar bu tür eleştirilerin geleceğini tahmin etmiş olmalı ki, şu satırları eklemiş notlarına, “Frida kurmaca bir eserdir. Kitabın genel akışını Meksika tarihindeki ve Frida’nın hayatındaki gerçek olaylar belirlese de, kitapta anlatılan pek çok olay ve karakter, yazar tarafından yaratılmıştır.

Roman; Frida’nın kız kardeşi, Diego Rivera’nın önceleri yasak sonraları aleni aşkı Cristina Kahlo’nun 1964 yılında yapılan psikiyatr sohbetinden oluşuyor. Sohbet dediğime bakmayın, bu 408 sayfalık uzadıkça uzayan bir monolog aslında. Cristina’nın 1964’te öldüğünü biliyorsanız, bu monoloğun bir günah çıkarma olduğunu düşünebilirsiniz fakat bu büyük bir yanılgı olur. Aksine roman, kaotik ve atışmalarla dolu bir kız kardeş hikâyesi.  Aynı evi, aynı aşkı, ilk sigarayı, müstehcen sırları, dünyayı değiştiren fikirleri paylaşan ve birbirlerine “sevgili ikizim…” diye başlayan özlemle noktalanan mektuplar yazan iki kardeşin sevgileri kadar nefretleri de sahici.

Hayatı boyunca ve hayatı sonra erdikten sonra bile Frida Kahlo’nun kardeşi olarak anılan Cristina’nın yaşadığı gelgitleri kitabın sonunda yer alan yazarın notu kısmında Barbara Mujica şöyle özetliyor, “…. Bu denli olağanüstü bir kadının kendi halinde kız kardeşi olmanın nasıl bir duygu olduğunu anlatmaya çalıştım. Frida’yla Cristina’nın, Diego’nun ilgisini çekmek için giriştiği rekabet gerçekti. Böyle bir olayın psikolojik yankılarının ne olabileceğini irdelemeye çalıştım.”

Frida bir roman olarak okunursa keyif alınabilir fakat bu okumada Frida Kahlo’nun “gerçek” hayatına dair öğrenilecek çok az şey var.

Vahşi olanı, onu ölüme dek sevecek ve aşkın ölüm kadar güçlü olduğuna inanacak birini arzulamak, uzun ve çok sancılı bir hastalık gibi yaşamak Frida’yı nefret edilen, fanatik ya da bedeni günaha bulanmış bir sapkın mı yapar? Barbara Mujica kardeşi Cristina’nın böyle düşündüğünü varsayıyor. Bana öyle geliyor ki sadece kolu, bacağı, kaburgası değil insanın kalbi de kırılır ve kötülüğün binlerce farklı yüzü olsa da ihanet nerede karşınıza çıkarsa çıksın, ihanettir.


KÜNYE: Frida, Barbara Mujica, Çeviri: Zeynep Akkuş, Zeplin Kitap, Nisan 2017, 408 sayfa.

DAHA FAZLA