Bir başkaldırı denemesi: ‘Zenci Fabrikası’

Bir başkaldırı denemesi: ‘Zenci Fabrikası’

Yazar belki de kendi kişisel tarihinden hareketle bir hesaplaşmaya sokuyor karakterlerini. Kendisi ve eşi siyah olan rektör Calhoun neden siyah öğrencilere karşı bu kadar acımasız ve neden düzenin yılmaz bekçisi dersiniz? Kendisi de geçmemiş midir aynı isyanlar sürecinden?

Dünden bugüne ABD’de siyahlara yönelen devlet şiddetinin ve ikinci sınıf insan muamelesi görmelerinin elbette ırkçılıkla doğrudan ilgisi var. Siyahların aşağılanması, yok sayılması, beyazlar ve özellikle ABD polisi tarafından sistematik şiddete maruz bırakılması, eşit yurttaş olarak sayılmayışları… Ve daha nicesi.

Madison Grant, Üstün Irkın Sona Ermesi kitabında, ırklara dair savını yazarken

‘’Beyaz ve siyah ırkın karışması, ilkel bir ırkın ortaya çıkmasına yol açacak’’ diyerek, ırklar arası evliliklerin yasaklanmasını istemişti. Grant bir yana dönemin ABD’sinde; edebiyat, sanat, sinema, her alanda siyahların ikinci sınıf insan muamelesi görmesi için beyaz propagandası yapılıyordu. Siyahların yaşadığı haksızlıkları ise sinema, tiyatro ya da edebiyat alanında yazacak, tarihe kayıt düşecek üretim çok az, imkanlar çok kısıtlıydı. Zenci Fabrikası, okuyucu tarafından en başta bu alanda yazılan edebi bir ürün olarak ele alınmalı.

Yıllarca beyazlarla aynı tuvaleti dahi kullanamayan siyahların, tren yolu kullanımlarına kısıtlar getirilmiş, otobüslerde siyahlar beyazlardan ‘’ayrı’’ ve ‘’arka’’ koltuklarda seyahat etmek zorunda kalmıştı. Özellikle 1890-1901 yılları arasında 300’ü aşkın siyah ABD polisi tarafından katledildi. Bu uygulamaların sonucunda birçok eyalette siyahların eylemleri başladı.

Eylemler meydanlardan, kampüslere dalga dalga yayılırken, siyahların ‘’Adalet Yoksa Barış Da Yok!’’ haykırışı bu eylemlerin en temel sloganı oldu.

****

Yazar Gıl Scott-Heron’un Aralık  2017’de Can Yayınları’ndan çıkan kitabı Zenci Fabrikası 1960’larda Virginia’daki bir üniversitede yaşanan öğrenci ayaklanmalarını konu alıyor.

Dönemin siyasileri siyah öğrencilerin de beyaz öğrencilerle ‘’eşit’’ olduğunu kanıtlamak için siyah üniversiteler kuruyor. Kitap siyah öğrencilere diploma dağıtan siyah üniversiteler ve yüksekokullarına eleştiri ile başlıyor.

Kitabın ön sözünde yazar  Scott- Heron şöyle yazıyor:

’İnsanlığın bilgi birikimi şaşırtıcı bir hızla büyürken kurumlarımız beyazlara özenen, yürekten değil ezberden tepki veren yarı düşünürler yetiştirmekle yetiniyor.

1970’lerin siyah öğrencileri boktan diplomalara ve zenci eğitimine kanmayacak. Nitekim ikiyüzlülüğün ve beyin yıkama yöntemlerinin farkında olarak onlar da başka alternatiflerin arayışındalar’

Öğrencilerin taleplerini yok sayan rektörlük, rektörlük ve öğrenciler arasında köprü olmaya çalışan ‘’ılımlı’’ Öğrenci Birliği ve birliğin ılımlı tavrını reddeden başını siyahların çektiği iddialı- radikal bir öğrenci grubu:  MJUMBE. Kitap temelde bu üç öznenin aralarındaki gerilim ve etkileşimden hareketle bir olaylar dizisine hazırlıyor okuyucuyu.

Sutton Üniversitesi dışarıdan sessiz sakin işler görünürken, içeride siyah öğrencilerin başlattığı eylemler dalga dalga büyüyor. Yeni kurulan  siyah öğrenci oluşumu MJUMBE, öğrencilerin taleplerinin olduğu uzun bir liste hazırlıyor ve Öğrenci Birliği Başkanı Earl Thomas’tan bu listeyi rektöre ulaştırmasını istiyor.

Büyük bir dalga geldiğini hisseden ve oyun dışı kalmak istemeyen Thomas listeyi ulaştırma işini kabul ediyor. Yakın zamanda yapılan seçimlerde ÖB başkanlığını kazanan Thomas için bu talepler listesi, başkan olması sıfatıyla kendi işini hakkıyla yapamadığı, rektörlüğe karşı öğrencileri yeterince savunamadığını hissettiriyor ve roman boyunca devam edecek bir iç hesaplaşmaya sürüklüyor.

Bunun aksine MJUMBE kararlı, rektör Calhoun öğrencilere boyun eğecek. ÖB başkanı olduğu halde, okul yönetimi ile ılımlı bir zemin yaratan başkan Thomas, yardımcıları Kanun ve Garip ise MJUMBE nezdinde zaten rektör kadar suçlu. Ve nihayetinde MJUMBE’nin talepleri, Earl Thomas’ın eliyle rektör Calhoun’a ulaşıyor.

İçinde okul yönetimine öğrenci müdahalesinden, mali şeffaflığa birçok madde barındırıyor bu talepler listesi. Son maddede ise rektörün yarın öğlene kadar öğrencilerin tüm taleplerine yanıt vermek zorunda olduğu yazıyor, rektör Calhoun deliye dönüyor. Askeri disiplin ve şaşmaz kuralcılığıyla bilinen Calhoun öğrencilerin ‘’tehditlerine’’ boyun eğecek değil ya!? Karşılıklı savaş boyaları sürülüyor.

Colhoun’un öğrencilerin taleplerini reddetmesi üzerine, öğrenciler eyaletteki tüm basın mensuplarını kampüse dolduruyor, öğrenci toplantıları yapmaya başlıyor. Devrim televizyonlardan yayınlanmayacak sözünü merkeze alan öğrenciler seslerini duyurabilmek için alternatif yollar arıyor.

Öğrencileri destekleyen bazı öğretim görevlileri ise rektör Calhoun’a karşı geliyor ve nihayet MJUMBE ‘nin önderliğinde öğrenci boykotu başlıyor.

Boykot yerine okulun kurulları çerçevesinde ve ‘’meşru’’ zeminler kullanılarak sorunlarını çözülmesi gerektiğine inanan Öğrenci Birliği Başkanı Thomas ise düşünüyor…

“‘Siyaset Bilimi’nde ne derler? Sonuçta her şey sahip olanlar ve sahip olmayanlara bakar. Colhoun sahip olanlardan, Earl Thomas sahip olmayanlardandı. Yapılan önerilerin hepsi Colhoun için daha fazla emek ve daha fazla iş demekti. Öğrenciler o yüzden sahip olduklarını alamıyorlardı. Almak için kendi inisiyatifleriyle harekete geçmek zorunda bırakılıyorlardı.

Meşru mecraları kullanmak kendi oyununda rakibini alt etmenin bir başka yoluydu o kadar’’

Thomas ve Colhoun köşelerinde düşünedursun okulda boykot büyük bir coşkuyla başlıyor. Boykotun peşi sıra güvenliğin öğrencilere müdahale etmesiyle şiddet tırmanırken, öğrenciler okuldan çıkmamaya kararlı, direniyorlar.

Boykot günden güne yayılırken beklenmedik bir olay gerçekleşiyor.

MJUMBE öğrenci liderlerinden birinin kampüs içinde parkeden otobüse bomba koyması ve MJUMBE’nin velilerle yaptığı toplantı esnasında bu bombanın patlaması olayların seyrini yüz seksen derece değiştiriyor.  Colhoun, bombalı eylemi kullanarak öğrencileri suçluyor ve boykotu durdurmak için okula eyaletin silahlı ulusal muhafızlarını davet ediyor. MJUMBE ise silahlı muhafızlardan korunmak için silahlanıyor...

***

Baştan sona kurgusu başarılı, karakterleri baskın, olayları akıcı bir roman olmuş Zenci Fabrikası. Karakterlerin iç dünyasını tasvir etmede ise biraz eksikli. Örneğin bombayı patlatan öğrencinin kendi annesine beyazlar tarafından tecavüz edildiğini tek cümleyle söyleyip geçiyor yazar. Ancak bahsi geçen karakterimiz beyaz nefretini bu olaydan besliyor. Bu sebeple öfkeye, kine, örgüte aykırı karar vermeye sebep olan aşırı duygusallığa dem vurmuyor yazar. Dokunup geçiyor.

İdeolojik alt yapıları zayıf olan ama Martin Luther King gibi mücadeleci figürlere gözünü diken öğrencilerin sol jargonla ve karşılıklı konuşmaları başarıyla ele alınmış. Gençliğin delikanlılığı ve iç hezeyanları da ara ara yer buluyor kendine romanda.

Temel eksiklik olarak göze çarpacak parametre çevre betimlemeleri olabilir. Okulu, öğrenci yurtlarını, yaşanılan mekanları detaylı tarif etmiyor kitap. Neredeyse hepsi okurun hayal gücüne bırakılmış.

Yazar belki de kendi kişisel tarihinden hareketle bir hesaplaşmaya sokuyor karakterlerini. Kendisi ve eşi siyah olan rektör Calhoun neden siyah öğrencilere karşı bu kadar acımasız ve neden düzenin yılmaz bekçisi dersiniz? Kendisi de geçmemiş midir aynı isyanlar sürecinden?

Kitapta ara ara öğrencilerin kullandığı Tom Amca deyimiyle karşılaşacak okur. Tom Amca kimdir derseniz Harriet Beecher Stowe’un Tom Amca’nın Kulübesi romanının ana karakteri kendisi. Tom Amca’dan gelen deyim, beyazlara karşı aşırı itaatkar davranan siyahları tanımlamak için kullanılıyor. İsyan eden öğrenciler beyazlara ve rektörlüğe aşırı itaat eden siyah öğrencilere Tom Amca diyor.

Her kavganın- mücadelenin de kendi Tom Amca’ları var mıdır dersiniz sevgili okur?

Kitabın sonu ise ahh, dedirtecek okuyucuya, belki biraz hüzün ve öfkeyle...

Zenci Fabrikası bir başkaldırı denemesi, okuru sürükleyecek. Hemen kampüste yerinizi alın.


KÜNYE: Zenci Fabrikası, Gıl Scott-Heron, Çeviri: Suat Ertüzün, Can Yayınları, 2017, 280 sayfa.

DAHA FAZLA