Bilimden sanata Umberto Eco

Bilimden sanata Umberto Eco

Kitapta, yazılma sebebi değişiklik gösteren bir grup yazının, edebiyat sorununu merkeze alarak ortaklaştığını görüyoruz. Umberto Eco’nun zengin edebi kişiliği, yazıların bir bölümünde onu karşımıza teorisyen olarak çıkarırken, bir bölümünde onu romanlarına atıfta bulunan bir yazar olarak görmemizi sağlıyor. Fakat en değerlisi, kendi eserlerini de teorisyen olarak eleştirebilmesi ve öz eleştirel bir mekanizma kurabilmesidir.

Umberto Eco, ülkemizde çoğunluk tarafından romancı yönüyle bilinen, ancak isminin önünde şaşılası sıfatlar görebileceğimiz bir isimdir. “Edebiyata Dair” kitabının içerisinde yer alan metinlerin çoğunluğu da üniversitelerin, araştırma merkezlerinin ve çeşitli kurumların düzenlediği etkinliklerde sunulan bildirilerden oluşmaktadır. 2016 yılının bitimine doğru, Türkçe yayımlanan son eseri “Edebiyata Dair”, Betül Parlak’ın çevirisiyle okuyucu karşısına çıkmıştır.

“Gelecekteki bir okura yönelmeyi beceremeyen kişi, mutsuz ve umutsuzdur.”

Umberto Eco, ülkemizde çoğunluk tarafından romancı yönüyle bilinen, ancak isminin önünde şaşılası sıfatlar görebileceğimiz bir isimdir. Sekiz-on beş yaş aralığında roman ve hikaye yazmaya başlamış, daha sonra kimi deneyimlerinin olmasına rağmen, yaklaşık otuz yıl felsefi konularla ilgilenmiş, denemelerle meşgul olmuştur. Bu zaman aralığında İtalya’nın çeşitli üniversitelerinde ders vermiş, konferanslarda ses getiren bildiriler sunmuştur. “Edebiyata Dair” kitabının içerisinde yer alan metinlerin çoğunluğu da üniversitelerin, araştırma merkezlerinin ve çeşitli kurumların düzenlediği etkinliklerde sunulan bildirilerden oluşmaktadır. Yetişkinlik döneminin ilk romanını kırk altı yaşındayken yazmaya başlayan yazar, yaşamını yitirdiği 2016 yılının Şubat ayına kadar yazmaya devam etmiştir.

‘EDEBİYATA DAİR’

Kitapta, yazılma sebebi değişiklik gösteren bir grup yazının, edebiyat sorununu merkeze alarak ortaklaştığını görüyoruz. Umberto Eco’nun zengin edebi kişiliği, yazıların bir bölümünde onu karşımıza teorisyen olarak çıkarırken, bir bölümünde onu romanlarına atıfta bulunan bir yazar olarak görmemizi sağlıyor. Fakat en değerlisi, kendi eserlerini de teorisyen olarak eleştirebilmesi ve öz eleştirel bir mekanizma kurabilmesidir. Kitabın “Borges ve Etkilenme Endişem” başlıklı bölümünde, etkinin nasıl gerçekleşebileceği üzerinde durulmuştur. Etki meselesinde tek yönlü yaklaşımlar ele alınmış, derinlikli bir tartışma yürütülmüştür. Bu derinlikli yaklaşım, kitabın geneli adına söylenebilecek bir durumdur.

“Edebiyatın Bazı İşlevlerine Dair” isimli başlıkta edebiyatın, dil ve kültür alanındaki etkisini ortaya koymuştur. Faşizmin dile etki etme çabalarının, onu yönlendirme amacının boşa düşmesi ve bunun karşı tarafında Dante’nin –yüzyıllar sürse de- herkesçe konuşulan İtalyancası örneklem olarak verilmiştir. Bu bağlamda, edebiyatın dile etki etme, onu yönlendirme, dili kendi önerilerine duyarlı kılma işlevleri ortaya çıkmıştır.

Bir diğer başlık “Komünist Manifesto’nun Biçemine Dair”dir. Gotik romanın, erken Romantik ve Romantik Dönem’de belirmeye başladığı yıllarda, Avrupa’da dolaşan bir hayaletin, her döneminkinden daha güçlü olacağı belirtilmiştir. Yani böyle bir dönemde, eserin giriş cümlesinde hayaletin olmasının, içeriği daha etkili kılacağı ifade edilmiştir.  Bu, söylemin içerin önüne geçmesi anlamında değil, içeriği kuvvetlendirmesi ve etkili kılması yönüyle anlam kazanan bir ifadedir. Yine manifestonun biçemine dair kimi özellikler değerlendirilmiştir. “Sinematografik” biçime benzeyen özellikleri vurgulanmış, eserin bölümleri üzerinden biçemin ve söylemin ne kadar etkili kurulduğu ifade edilmiştir. Bu bölümde ayrı bir parantez gerekliliği duyulan konu ise Marx’ın klasik kültür eğitimidir.

Bunların dışında, çeşitli referanslarla sanatta renklerin ve ışığın temsili, paradoks, aforizma, maksim, sembol, alegori, imge, stil, kusursuz dil yaratma çabaları, gibi çeşitli başlıklar incelenmiştir. Bu başlıkları tartışma imkânı yaratan edebiyatçılar değerlendirilmiştir.

‘NASIL YAZIYORUM?’

Umberto Eco, kendisini edebiyatta oldukça sıra dışı bir özne sayar. Çocukken roman ve hikâye yazmaya başladığını, ardından roman ve hikâye yazmayı bıraktığını yazıyor. Çok uzun bir zaman sonra, ellili yaşlarına doğru tekrar roman ve hikâye yazımıyla uğraştığını belirtiyor. Sekiz-on beş yaş aralığında yazdığı bir romanda oldukça çarpıcı bir bölüm göze çarpmaktadır: “Luigi cesur bir adamdı, bu nedenle bir kez cüzamlıların tabaklarını öptü, yakın geçmişi satın almak üzere Laterno’ya gitmişti (…) Ama yolu bir dağa düştü ve orada öldü. Kahramanlık ve hayırseverliğin göz kamaştırıcı timsalinin yasını telgraf direkleri tuttu.” (Sf.362) Yazar, çocukluk tutkularının, yetişkinlik döneminin güçsüzlüklerini belirlemedeki etkisinden bahsetmektedir. Ancak burada, onun çocukluğundan yetişkinliğine daha belirgin olarak bir yazım kabiliyeti kaldığını görüyoruz.

Yetişkinlik döneminin ilk romanını (Gülün Adı) kırk altı yaşında yazmaya başlar. Metnin şekillenmesinde kimi süreçler etkili olur. Öncelikle başlangıç fikri gelir ve bunu bazı aşamalar takip eder. Aşamaların çoğu zaman çizgileri belirli değildir. Bu diğer romanları için de geçerlidir. Örneğin ‘Foucault Sarkacı’nda, iki imgenin bir hikayede buluşması, onun sekiz yılını almıştır. Romanın dünyası ve gerçekleşen olaylar ise belirli unsurlarla kurulur: Ritim, stil ve kelime seçimleri. Eserin yazımından önce ciddi ve uzun soluklu okumalar yapar. Olayların gelişimini oluştururken, planlar ve grafikler oluşturur. Bu konudaki titizliği farklı örneklerle karşımıza çıkar: Bir kişinin bir yere gittiğinde ne kadar vakit harcayabileceği; bu süre içerisinde gerçekleşecek diyaloğun boyutu ya da bir tren, istasyonda durduğunda gazete alacak vaktin olup olmadığı, peron ile gazete bayisi arasındaki mesafe… örnekler çoğaltılabilir. Bu planların ve grafiklerin detaylarına ulaşmak için kitabın “Nasıl Yazıyorum” bölümüne başvurmak doğru olacaktır.

‘EDEBİYATA DAİR’İN DİLİ VE İÇERİĞİ ÜZERİNE

Eserin adının aslında bir ünlem taşıması gerektiği söylenebilir. Ele alınan başlıklar edebiyat merkezlidir. Ancak eserin dili ve başvurulan referanslar dikkat çekicidir. Bilinmesi ve bilinmemesi muhtemel birçok referans mevcut. Bilinenler oldukça derinlikli bir biçimde sunuluyor. Referansları bilmeden okunulan bölümü anlamak ise oldukça zor olacağı için, okuyucuya ot yolduran bölümler karşımıza çıkmaktadır. Metinlerin çoğunun bildirilerden oluşması oldukça önemli bir detay. Bildirilerin, üniversite ve araştırma merkezlerine bağlı etkinliklerde sunulduğunu görüyoruz. Bu da derinliğin ve çeşitliliğin bu kurumlara bağlı olarak ortaya çıkmasına yol açıyor. Örneğin ‘Les Sémaphores Sous La Pluie’ başlıklı yazı, San Marino Üniversitesi Bilişsel ve Göstergebilimsel Araştırmalar Merkezi tarafından düzenlenen bir kongrede sunulan bir bildirinin yazılı versiyonudur. Kongre uzam göstergebilimiyle ilgilidir ve baştan sona kadar bu alanla ilgili kişilere atıfta bulunuluyor. Bu da edebiyata dair bir şeyler okumak isteyen okuyucunun arpacı kumrusu gibi düşünmesine yol açıyor.

Göze çarpan bir diğer husus cümlelerin yapısıdır. Kullanılan terimler, kelimeler, tamlamalar ve bağlama unsurlarıyla birbirine bağlanan cümleler baş döndürücü(!) bir etki yaratıyor: “Pareyson’un Estetica’sında Croce’nin idealizmine ve onun militan eleştirideki en işe yaramaz sonuçlarına karşı giriştiği polemikte merkezi kaygılardan birinin, sanatsal biçimin bütünlük özelliğinin yeniden itibar kazanması ve dolayısıyla çok işlevsel de olsa eserde şiirin oraya buraya saçılmış anlarını basit ‘yapının’ çalı çırpıları arasında yetişen çiçekler gibi arayıp bulmayı reddetmesi olduğunu biliyoruz.” (Sf. 241) Bu cümle ‘Biçimin Pislikleri’ başlığının henüz ikinci paragrafının başında yer alıyor.

Çeviriye dair birkaç cümlenin de önemi olacaktır. Bu eserin çevirisinin zorluğu ve yetkinliği üzerine söz söylemeye gerek yok. Kelimelerin birçoğunun, çevirilerinin yanında İtalyanca ya da orijinal dillerindeki hallerinin de verildiğini görüyoruz. Bu elbette referansların ve alıntıların bolluğuyla ilgili. Ancak bu, okumayı kesen bir etki yaratmıştır. Bununla birlikte kelimelerin uzak kullanımlarının verilmesinin zaman zaman baş döndürücü* etki yarattığını söyleyebiliriz.


KÜNYE: Edebiyata Dair, Umberto Eco, Çeviri: Betül Parlak, Can Yayınları, 2016, 400 sayfa.

 

DAHA FAZLA