Beyoğlu'nda 38 yıllık bir kundura atölyesi: 'Her şey, herkes makineleşti'

Beyoğlu'nda 38 yıllık bir kundura atölyesi: 'Her şey, herkes makineleşti'

Beyoğlu'nda kalan son zanaatkarlardan: Arif Usta. Ömrünü kundura yapımına vermiş. Tam 50 senedir mesleğin içinde. Arif Usta'nın çıraklıktan ustalığa uzanan hikayesini; dünü, bugünü konuştuk.

Beste Sarıkaya

Beyoğlu Kocaağa Sokak'ta, tarihi Bali Apartmanı'nda bir atölyeyi ziyaret ediyorum: İpek Kundura. Atölyenin Meşelik, Abdullah ve İpek sokak aralıklarında başlayan 38 yıllık Beyoğlu macerası, son 5 senedir burada devam ediyor. Arif Özsoy, tanınan adıyla 'Arif Usta', hastalığına ve ilerlemiş yaşına rağmen, ilk günlerinde olduğu gibi bugün de atölyenin başında. Atölye artık oğluna emanet ama o, uğramadan bir gün geçirmiyor: "Oğlum yürütüyor ama evde de oturamam, 3-5 saat de olsa mutlaka gelmeliyim, takılmalıyım burada." Oğlu atölyede 6-7 yıldır bulunuyor. "Sadece işletme ile de olmaz" diyor Arif Usta; "İşi mecbur öğrendi", "Ne derler kaba tabiriyle: 'Burası söğüt gölgesi değil."

Arif Usta mesleğe doğduğu Yeşilköy semtinde başlamış. İlkokuldan sonra hemen işe atılmış. "Ama maddiyattan, ama ondan, ama bundan..." diyor. Yeşilköy'de ısmarlamacı ustaların yanında öğrenmiş mesleği: "Tabii o zamanlar ayakkabılar ısmarlama yapılırdı, böyle seri üretim olmazdı."

Beyoğlu macerası başlamadan önce Beyazıt Gedikpaşa'da sürdürmüş mesleğini. "Oradan sonra Beyoğlu'na geldim" diye anlatıyor; "Bir daha da çıkmadım."

Henüz çocuk yaşta, 16-17 yaşlarındayken Beyoğlu'na geldiğinde çırak olduğunu söylüyor. Yine başka başka atölyelerde sürdürdüğü mesleğine 20 yaşına geldiğinde askerlik için 2 yıl ara vermek durumunda kalmış. 22'sinde geri döndüğünde, 1979 yılına kadar Martin Atölyesi'nde çalışmış. Aynı sene, İpek Kundura'ya da ismini veren Beyoğlu İpek Sokak'ta kendi atölyesini açıyor Arif Usta ve yaklaşık 40 senelik 'ustalık' macerası da böylece başlamış oluyor. "Doğdum doğalı kunduracıyım" diye tanımlıyor kendini Arif Usta, şimdilerde yalnızca 'model çıkartmakla' meşgul olsa da, "Ayakkabının her tarafını yapardım", diyor.

Üç nesle ayakkabı ürettiklerini söylüyor Arif Usta: "Şimdi anneanne olan kadına gençliğinde de ayakkabı yapardık. Onun kızına yaptık, şimdi kızının da kızına, torununa; üç nesle ayakkabı yapıyoruz."

'HER ŞEY, HERKES MAKİNELEŞTİ'

Artık bu işlerle mesleğin diğer 'usta' emekçileri uğraşıyor atölyede. Çırak yok, yetişmiyor da: "Bizde usta olmayan bu işi yapamaz, acemi ile yapamayız" diyor ama kendisi de memnun değil bu gidişattan: "Çırak yetişmiyor, sanatkar yetişmiyor. Artık Türkiye'de geçim şartları ağır. Herkes bir an önce iş bulup para kazanmak uğraşında. Her şey, herkes makineleşti. Bir domatesi bile yetiştiremiyoruz, dışarıdan alıyoruz. Çünkü yetiştirecek özverili insan bırakmadılar. Türkiye yumurtayı bile dışarıdan alıyorsa, ayakkabıyı da dışarıdan alır. Her işi olduğu gibi bu işi de bitirirler" diye sitem ediyor.

Dünden bugüne üretimde neler değişti, diye soruyorum Arif Usta'ya, anlatırken yüzü düşüyor:

"Eskiden yapılan ayakkabılar daha sağlam olurdu. Daha itinali olurdu. Ayakkabının içine yan sanayinin uyduruk malzemeleri girmemişti o yıllarda. Eskiden içine de kösele koyulurdu, altına da... Şimdi, uyduruk malzemeler... İçine koyulan sentetik malzemeler..."

Hala el yapımı, özel üretim ile yürüttükleri atölyeyi tanıdık isimler de ziyaret ediyor. Son olarak Cem Yılmaz'ın 'Arif v 216' filmi için çalıştıklarını anlatıyor Arif Usta. Müslüm Gürses'in hayatını anlatan filmin de sırada olduğunu ekliyor. Dizi-film stüdyolarına girişleri 'Veda' filmi ile başlamış, arkası da gelmiş. 'Tozlu Yollar, Mor Menekşeler, Ekşi Elmalar...' diye sıralıyor, ama kendi ismini de tüm bunlardan ayrı tutuyor: "Ayakkabı satan hangi mağazaya gidersen git, Arif Usta dediğin zaman bilirler."

Duvarda gençliğinden bir fotoğraf; 25 yaşındayken çekilmiş, "Bir arada çek" diyor Arif Usta ve kundura ustalığının durumunu özetliyor: "Gittiği yere kadar..."

DAHA FAZLA