Avrupa Birliği’nin saatli bombası İtalya

Avrupa Birliği’nin saatli bombası İtalya

İşsizliğin, sefaletin arttığı, sağın yükseldiği, Avrupa Merkez Bankası'na bağımlı olan İtalya çöküyor.

Makale: Ernst Wolff

Çeviri: Özer Erdin

Geçtiğimiz Pazar İtalya’da yapılmış olan parlamento seçimleri ülkedeki siyasi güç ilişkilerini köklü bir biçimde değiştirdi. Sosyal demokratlar diğer Avrupa ülkelerinde de görüldüğü üzere ciddi oy kayıpları yaşadılar. 4 Ekim 2009’da İtalyan komedyen Beppe Grillo tarafından kurulan Beş Yıldız hareketi ve başta aşırı sağcı Lega Nord (Kuzey Birliği) ve Berlusconi’nin Forza İtalya’sı olmak üzere seçimlere giren sağ partiler ittifakı seçimlerin en büyük kazananı olmayı başardılar.

İtalya’nın şu anda içinde bulunduğu durum göz önüne alınırsa, hükümet partilerinin uğramış oldukları hezimet hiçbir suretle şaşırtıcı değildir. İtalya’da işsizlik resmi rakamlara göre yüzde 11’dir; gençlerin işsizlik oranı ise yüzde 30’dur. Kesin bir suretle yoksulluk ve sefalet içinde yaşayan insanların sayısı (bu kesimin bir kısmı evsiz olarak sokakta kalma tehlikesi ile karşı karşıyadır) 2006’dan itibaren 3 milyon aratarak 4,7 milyon kişiye çıkmıştır. Ayrıca ‘normal yoksul’ olarak tanımlanan kesimin sayısı da nüfusun 10 milyonuna tekabül etmektedir.

İtalya’da süre gelen ekonomik sorunun nedenlerinden biri ülkenin ekonomik zayıflığıdır. Ülkede gayri safi yurtiçi hâsıla (üretilen ürünlerin tümü ve arz edilen hizmet işleri) geçen on yıl zarfında yüzde 5,4 azalmıştır. Kıyaslama yapmak gerekirse gayri safi yurtiçi hasıla tüm Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde ortalama yüzde 8,4, Almanya’da ise yüzde 12,3 artmıştır. Öte yandan sürekli yükselmekte olan 2,3 trilyon Avroluk borç dağı devlet bütçesindeki deliği büyütürken, sosyal hizmetlerin de aynı oranla aşağı çekilmesine neden olmaktadır.  Her şeyden önce İtalya, resmi olarak kabul edilen 400 milyar avrodan daha fazla olan kötü krediler üzerine yerleşmiş zayıf bir bankacılık sektörüne sahiptir.

Ancak tüm bu mevcut verilere rağmen büyük partilerden hiçbiri seçim kampanyaları esnasında söz konusu ülke sorunlarına dikkat çekmemişlerdir. Tam tersine; Berlusconi ve Beş Yıldız hareketi İtalyan seçmenlere ülkenin finansal yönden tehlikeli gidişatı göz önüne alındığında hiçbir zaman yerine getiremeyecekleri sözler vermişlerdir (şarta bağlı olmayan temel gelir, büyük vergi indirimleri, emekli maaşı zamları). Aşırı sağcı Kuzey Birliği ise yabancıları ve mültecileri günah keçileri olarak göstererek onları ülkenin yaşamakta olduğu yıkıcı felaketten sorumlu tutmuştur.

Başka bir deyişle bütün seçim kampanyasında devasa boyutlara ulaşmış bir oyalama taktiğine dayalı bir manevra faaliyeti sergilenmiştir. Bu faaliyette bilhassa dikkat çeken nokta ise gerek sağ partiler ittifakının gerekse de Beş Yıldız Hareketi’nin geçmiş yıllardaki gibi AB’ye ve Avroya karşı sövüp sayma yarışına girmemeleri, tam aksine AB konusunu hasıraltı etmiş olmalarıdır. Neden?

Nedeninin açıklanması çok basittir; İtalya iflas etmiştir ve şu an için yalnızca Avrupa Merkez Bankası’nın yardımı ile hayatta kalabilmekle birlikte sorgusuz sualsiz AB’ye bağımlıdır. Şimdiye kadar Kuzey Birliği’nin veya Beppe Grillo’nun dillendirdikleri gibi Avro alanından ya da tamamen AB’den ayrılmak ülkenin siyasi ve ekonomik yönden intiharı anlamına gelecektir.

Diğer yandan İtalya’nın AB’ye olan feci boyutlara ulaşmış bağımlılığı etkisini özellikle geçen yaz Avrupa Merkez Bankası’nın iki İtalyan bankasını iflas etmiş olarak beyan etmesi esnasında gösterdi.  Mevcut AB hukukuna göre bu her iki banka, yatırımcıları ve hissedarları içeren bir kefaletle (bail-in) kurtarılmak durumunda kalınabilecekti. Ancak İtalyan Hükümeti Veneto Banca ve Banca Popolare di Vicenza’yı kefalet aşımı ile (bail-out); yani 4,8 milyar avro tutarındaki vergi gelirleri ve 12 milyar avroluk devlet garantisi ile kurtardı. Bunun nedeni ise binlerce emeklinin, ailenin ve zanaat işletmesinin varoluşsal bir sıkıntının içine düşebileceği ve buna bağlı olarak ülke çapında önemli bir sosyal huzursuzluğa yol açabilecek bir kefaletin siyasi sonuçlarına ilişkin duyulan kaygıydı. İtalyan hükümetinin devlet garantisinin onayı için AB’nin onayına ihtiyacı vardı, çünkü AB bu miktarda paraya kefil olacak son mercidir. Başka bir biçimde ifade edersek, İtalya feci bir durumda olan bankalarını Avrupa Merkez Bankası’nın ve AB’nin yardımı olmadan kurtaramazdı. AB ise İtalya’nın ekonomik çöküşü ile bütünleşmiş AB banka sistemini ve bundan korkulan domino etkisini veya İtalya’da baş gösterecek bir halk ayaklanması zarfında Avrupa çapında çıkacak geniş kapsamlı bir yangını göz ardı ederek risk alamazdı.

Ancak tüm bu önlemlere rağmen İtalyan banka sektörü kurtarılamayacaktır. Durum günden güne daha da kötüye gidecek ve her gelecek hükümet bir öncekinden daha fazla AB’ye ve onun merkez bankasına bağımlı olacaktır. Böylece İtalyan banka sektörü AB için daima daha büyük bir külfet haline gelerek, her an infilak edecek bir bombaya dönüşecektir. Bu nedenle AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker’in haftalar önce uyardığı üzere İtalya seçimlerinin sonrasında “en kötü senaryoya” hazır olunmalıdır.

Orjinal makale için tıklayın