Antabus: Bir kitap, bir oyun

Antabus: Bir kitap, bir oyun

“Hiç öpüşmemiş (parktaki heykeli saymazsak); hiç sinemaya gitmemiş belki. Tiyatro vs. saymıyorum bile. Ağız dolusuyla güldüyse de hep kursağında kalır her gülüş. Leyla hep televizyon izler, her şeyi oradan görür, hiç kendi hayatına benzemez televizyondakiler.” Seray Şahiner Can Yayınları tarafından yayımlanan üçüncü kitabı Antabus’ta bizi bu hikâyelerden birine götürüyor.

Her gün okuduğumuz, televizyonda gördüğümüz bize sıradan gelen haberler vardır. Çoğu 3. sayfa haberidir bunların. Bazen sadece başlıkları okunan haberler.  Seray Şahiner Can Yayınlarından 2014 yılında çıkan üçüncü kitabı Antabus’ta bizi o hikâyelerden birine götürüyor. 

Leyla, genç bir kadın… Hayalleri var. Hem de küçük hayaller... Hani şarkıda bahsedilen Fabrika kızı gibi… Ama hayal kurmak kadın işi değil hikâyemizde. Hayalleri büyükler ve erkekler kuruyor, o hep figüranı oynuyor.

Leyla’nın İstanbul diye geldiği yer gecekondu mahallesi, Leyla göçmen. Babasının sokağa çıkmasına izin vermediği ama merdiven altı konfeksiyonda çalışmaya gönderilen işçi Leyla. İlk aşkının hayal kırıklığını yaşayan aşık Leyla ve patronunun tecavüzüne uğrayan kadın Leyla. Sonra ailenin namusu temizlensin diye koyun gibi satılması... Her gün tecavüzü ve dayağı yaşadığı yuvası, garip Leyla.

Ama o bunların hiçbiri olmak istemez.

“Ben, Osman kızı Leyla, Remzi’nin karısı Leyla oldum. Bana sorsalar, sadece “Leyla” olmak isterim. “Leyla’yla Mecnun” bile değil, düz Leyla.”

Hiç öpüşmemiş (parktaki heykeli saymazsak); hiç sinemaya gitmemiş belki. Tiyatro vs. saymıyorum bile. Ağız dolusuyla güldüyse de hep kursağında kalır her gülüş. Leyla hep televizyon izler, her şeyi oradan görür, hiç kendi hayatına benzemez televizyondakiler.

“Televizyon’da hep söylüyorlar… Bir de televizyonları beğenmezler. Ben ne öğrendiysem ondan öğrendim. Hep üniversite mezunu insanlar çıkıyor. Oh, açık öğretim gibi. Beni okutmadılar. Ben televizyon mezunuyum”

Leyla kendine çözümler üretir tabi, boş durmaz. İşte bunlardan biri Antabus. Leyla için iki son vardır kitapta. Hangisi iyi hangisi kötü kararsız kalırsınız.

Seray Şahiner Leyla’yı anlatıyor ama Leyla uzun mu, kısa mı, sarışın mı, esmer mi, güzel mi değil mi bilmiyoruz. Leyla’yla ilgili fiziksel detaylar anlatmıyor yazar. Yazarken düşündürmüyor da. Dümdüz anlatıyor çünkü şekil detayına gerek yok.  O kadar tanıdık ki hikâye... Hep duymuşuz, hep görmüşüz ama detay bizi ürkütmüş, çevirmişiz sayfaları ya da kanal değiştirmişiz.

Seray Şahiner’in bu kitabını sevgili Nihal Yalçın sahneye taşıdı. İlham Yazar yönetmenliğinde. Defalarca oynadı oyunu. Hatta bu sene Afife Jale Tiyatro Ödülleri'nde “Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu” ödülünü aldı. Sonuna kadar hak edilen bir ödül…

Kitapta bizi güldürebilecek şeyler de vardı. Nihal de pürüzsüz oyunculuğuyla bize gülünecek şeyler söylüyor ama gülüşümüzden utanıyoruz her seferinde. Sanki bize bir trajedi anlatmıyor da bizi zekasıyla güldürmeye çalışıyor. Gülüyoruz bazen. “Offf “diyoruz, “Neden güldüm?”. Yanımızdakinden utanıyoruz. Utancımız da yüzümüze vuruyor.

“Aman canım! Sen de. Mecliste milletvekili kadınların boğazına sarılıyorlar, ne ki bunlar.” diyebilirsiniz. Alıştık artık. Alıştık da kanıksadık mı? Her geçen gün yeni haberler boğazımızda düğümlenirken alışıyoruz ama alışmak istemiyoruz. Belki de kitap o yüzden yazıldı. Okuyun o haberleri, seyredin detayları diye... Seyredin, okuyun ki inadımız pekişsin. İnat oldukça umut vardır. Şiddete maruz kalan kadınlar için verilecek daha çok mücadele var önümüzde. Sırf mücadeleyi tekrar tekrar hatırlattıkları için bile Seray Şahiner ve Nihal Yalçın teşekkürü hak ediyorlar.


KÜNYE: Antabus, Seray Şahiner, Can Yayınları, 2016, 112 sayfa.

DAHA FAZLA