Ankara Barosu başkan adayı Nuray Özdağan: Barolar Adalet Bakanlığı'nın yan kuruluşu gibi davranamaz

Ankara Barosu başkan adayı Nuray Özdağan: Barolar Adalet Bakanlığı'nın yan kuruluşu gibi davranamaz

Ankara Barosu’nun hafta sonu yapılacak genel kurulu öncesi Özgürlükçü Çağdaş Avukatlar Grubu'nun Başkan adayı Av. Nuray Özdoğan ile konuştuk.

Ankara Barosu seçimlerinde öncesinde Özgürlükçü Çağdaş Avukatlar Grubu'nun Başkan adayı Av. Nuray Özdoğan İleri Haber'e konuştu. Mevcut baro yönetimini eleştiren Özdoğan, "Barolar Birliği ve barolar Adalet Bakanlığı’nın yan kuruluşu gibi davranamaz. Avukatlık mesleğinin, savunmanlığın temsilcisidir barolar. Demokratik ve özerk yapısını korumak zorundadırlar" ifadesini kullandı.

Özgürlükçü Çağdas Avukatlar Grubu’nu bize kısaca anlatır mısınız?

Ankara Barosunun 64. Genel Kurulu’nda Özgürlükçü Çağdas Avukatlar Grubu(ÖÇAV) olarak secime katılmaktayız. Özgürlükcü Çağdaş Avukatlar ; Özgürlükçü Hukukçular, Çağdaş Avukatlar Grubu ,ekolojist avukatlar, Çevre ve Kent davaları yürütücüsü avukatlar,kadın dayanışma ağlarinda yer alan kadın avukatlar, herkes için adalet ve hukuk arayışında olan avukatlardan ve hukukçulardan olusan bir grup.

2000 yılından beri Ankara barosuna bağlı olarak avukatlık yapmaktayım.  Listemizde yer alan tüm meslektaşlarım gibi hak alanında etkin ve aktif bir avukatlık pratiğinden geliyoruz.

BİZ'ler; savunma hakkına ve avukatlara yönelik saldırılar, işkence, yargısız infaz ve gözaltında ölüm, kadın cinayetleri, LGBTİ'lere yönelik nefret suçları gibi temel hak ihlallerinin konu olduğu davalarda, direnme hakkının kullanıldığı süreçlerde, Soma katliamı benzeri olaylarda, Ensar Vakfı ve KAİMDER yurtlarında kalan çocukların uğradığı cinsel istismarı gibi çocuklara yönelik şiddet davalarında, doğa katliamına karşı duran tüm dava ve olaylarda emekçilerin, kadınların, LGBTİ'lerin, ekolojistlerin ve halkın hak mücadelesine ve adalet arayışına müdahil avukatlarız. Eşitlikçi, katılımcı, özgürlükçü ve demokratik Baro için yönetime adayız.

-Neden başkan adayı oldunuz? Neden Özgürlükçü Çağdaş Avukatlar Grubu?

Bu yıl adli yıl açılış fotoğrafını hatırlarsak, yürütmenin fiziki mekanı olan Cumhurbaşkanlığı köşkünde, yüksek yargı üyeleri, yürütmenin başındaki kişi önünde cüppelerini kapatma ve saygı duruşu çabası içinde idi. Barolar Birliği Başkanı da bu açılışa katılma kararı almış ancak gelen tepkiler üzerine katılmamıştır. Yargı yürütmenin önünde saygı duruşunda bulunamaz. Bağımsızlığın önemli göstergelerinden birisidir bu.

Devletin önemli kademelerinde olanların demokrasiye ve hukuka karşı darbe girişimi sonrası, darbeye  karşı mücadele adı altında her türlü hukuksuz uygulamayı meşru gören, anayasal metinleri, hukuki metinleri uygulanır olmaktan çıkaran devlet yönetimi ve siyasi  iktidar karşısında, baroların, hukuk örgütlerinin hukuktan yana duruşu, sözü çok kıymetlidir.

Daha önce de aksaklık ve bozuklukları olan yargı sistemi, mevcut siyasi iktidarla vesayet ilişkisi altına girmiş, talimatsız hareket edemez hale gelmiş, baro yönetimleri de ne yazık ki hem iktidar hem Türkiye Barolar Birliği ile aynı vesayet ilişkisini güçlendiren bir baro siyaseti izlemişlerdir.

"TÜRKİYE'DE HUKUK VE YARGI İŞLEMEYEN BİR MEKANİZMAYA DÖNÜŞTÜRÜLDÜ"

Yüksek yargı gibi, TBB de ne yazık eleştirdiğimiz vesayet ilişkisinin öznesi olmuştur. Türkiye’de hukuk-yargı, en son isleyen hatta islemeyen mekanizmaya dönüştürüldü. Buna karşı güçlü bir duruş sergileme sorumluluğu olan Barolar Birliği ve onu temsilen Metin Feyzioğlu savaşı ve askeri operasyonları destekleyen açıklamalarına en son kollukta işkence iddialarının gerçek olmadığına dair bir açıklamayı ekledi. Hukuk örgütleri savaş siyasetinin parçası olamaz. Hukuk ve adalet ancak barış ortamında gerçekleşir.

Ne olursa olsun savaştan, ölümden yana olmak bir hukuk örgütüne yakışmaz.

Ancak Sayın Metin Fevzioglu, insan hakları alanında çalışan hukuk örgütlerine derneklere vakıflara sorsa idi, 90’lı yılardaki işkence yöntemlerinin tamamının yeniden uygulanmaya başladığına dair bilgi ve belgelere ulaşabilirdi.

Barolar Birliği ve barolar Adalet Bakanlığı’nın yan kuruluşu gibi davranamaz. Avukatlık mesleğinin, savunmanlığın temsilcisidir barolar. Demokratik ve özerk yapısını korumak zorundadırlar. Ankara barosu seçimlerinde TBB’den bahsetmemin nedeni, Demokratik Sol avukatlar grubu adına şimdiki baro başkanı Hakan Canduran 2. Kez adaylığını ilan etmiş olup, TBB Başkanı M. Feyzioğlu’nun desteği ile hareket ediyor olmasıdır.

Bizler ise gücümüzü emekten, onurlu savunmanlık pratiğinden alıyoruz. Her türlü güç odakları ile aramızda derin bir mesafe bırakmak konusunda hassas davranıyoruz.

Hukukçular aynı zamanda toplumun aydınlarıdır. Savunma hakki en temel insan hakkı olup, barolar ve Barolar Birliğinin öncelikli meselesi olmak zorundadır.

Savunma hakkına saldırılar, avukat tutuklamaları karşısında sessiz kalan, bu hali ile yargılanan meslektaşları üzerinde şüphe doğmasına sebep olan baro politikasını şiddetle kınamaktayız.

"BAROLARIN BU TUTUMLARI DEMOKRASİ VE HUKUK ADINA UTANÇ VERİCİ"

Avukatlık kanunun madde 50 fiilen yürürlükten kaldırılmış, avukatların gözaltı sırasında ve cezaevinde müvekkilleri ile görüş hakları ciddi anlamda kısıtlanmıştır. 30 gün gözaltı süresi ve bu sürenin uzunca bir kısmında(5 gün) keyfi biçimde avukat görüşü yaptırılmamaktadır. Ankara barosu yönetimi bu süreçte sessizliğini korumuştur. Ankara barosu yönetimi cezaevlerinde avukat görüş zamanlarına dair keyfi olarak getirilen kısıtlamayı adalet bakanlığı resmi olarak açıklayamazken dahi resmi uygulama imiş gibi internet sitesinde yayınlamıştır. Bu hukuk anlayışına karşıyız.

Demokratik hukuk devletinin işlerliğinde ve sürdürülmesinde tarihsel olarak önemli bir işlevi olan baroların bu tutumları demokrasi ve hukuk adına utanç vericidir.

Kanun Hükmünde kararnamelerle yönetilmeye,  meslek örgütlerimiz karşı bir tavır alması zorunluluktur.

Adliyelerde hala devam eden operasyonlar, birçok hakim savcı, adliye çalışanının tutuklu olması veya görevden atılmış olması karşısında mahkeme kalemleri ve adalet işlemez hale gelmiştir.

Devleti yönetenler devletin yargı yetkisini ne yazık ki adaletin gerçekleşmesi için değil, mevcut iktidarların devamlılığını sağlamak için kullanmaktadırlar. Yurttaşın adalet talebi son sırada olup, adalet arayışının sınırı devletin, iktidarın ve sermaye gruplarının menfaatleri oluşturmaktadır.

Hem fiziksel olarak hem niteliksel olarak yargı sistemi yurttaşın hak taleplerini karşılayabilmekten uzaktır artık.

Bizler baroların bu tavrı karşısından eşitlikçi ,özgürlükçü,çağdaş ,hukuktan yana bir yönetim sistemi ve politikası için baro yönetimine adayız.

ÖÇAV avukatları olarak hukuk ve insan hakları mücadelesinde yitirdiğimiz meslektaşlarımızın, faillerinin bulunması için bağımsız ve adil bir yargılamanın kasıtlı olarak işletilmediği meslektaşlarımızın bıraktığı hukuk mücadelesini de devam ettirenleriz.

Türkiye'de hukuk alanında ciddi sorunların yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. OHAL, KHK'lar, Yargı'da Saray vesayeti, temel hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırılmaya çalışılması vb. Siz bu tabloyu adalet ve hukuk kavramları açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

TBMM açılışı ile birlikte Anayasa değişikliği yeniden gündeme geldi ve Adalet Bakanı, OHAL de Anayasa uygulamak zorunda değilim dedi. Kanuni hakim ilkesi,suç ve cezanın kanuniliği ,adil yargılanma hakkı ilkeleri tümden yok sayılmaktadır. Baroların korkmadan baskı altında hissetmeden hukuktan yana tavı koymaları beklenir.

Yargı, insanlığın ortak birikimi olan insan hakları hukukundan, temel insan haklarının korunmasından yana tavır almak, tarafını buradan yana kurmak zorundadır.

Mevcut durumda avukatlar yargı sisteminin istenmeyen figüranı haline getirilmiştir. Cezaevlerinde emniyet birimlerinde günlerce avukat müvekkil görüşmesi yapılamamakta veya hukuka uygun olmayan dinleme cihazı ve gardiyanların gözetiminde görüşme yapılabilmektedir.

Bazı meslektaşlarımızdan öğrendiğimiz kadarı ile, mevcut siyasal iktidarın size sunduğu düzene itiraz etmediğinizde, emniyet müdürlerinin, cezaevi müdürlerinin odalarında avukat müvekkil görüşmesi yapmak mümkün olmaktadır. Bu kişiler avukatlık kanununu, meslek kurallarını ihlal ettiği halde baro yönetimi bunu kınamamakta işlem yapmamaktadır.

"AVUKATLIĞI TEHLİKE GÖREN EGEMEN ANLAYIŞ, BAROLARIN ÖZGÜRLEŞMESİNDEN KORKUYOR"

Hak arama özgürlüğünü ve avukatlığı potansiyel tehlike gören egemen anlayış baroların özgürleşmesinden, baroların özgürlükçü hukuk politikaları üretmesinden, savunma ve hak arama mesleğinin bağımsızlığından, dokunulmazlığından ve özgürlüğünden korkmaktadırlar.

Baro yönetimleri savunmanın korunmadığı yerde adaletin gerçekleşemeyeceğini anlamak zorundadır. İktidar odakları ile arasında mesafe koyabilen, tarafını hukuktan yana ortaya koyan yönetimlere ihtiyaç vardır. Hepimizin geleceği ve huzuru için.

OHAL ve OHAL KHK’ları ile yaratılan anayasal ve hukuki olmayan rejimin sonlandırılması için tüm hukuk örgütlerinin aktif görev alması gerekir. ÖÇAV bileşenleri olarak olarak, OHAL’e Karşı Hukuk Örgütleri Platformunda aktif olarak yer almaktayız.

Hak savunuculuğundan iş bitiriciliğe, iş takipçiliğine evrilen avukatlığın kamu hizmeti niteliğinin yeniden tesisi, toplumsal adalet arayışında önemli bir kazanım olacaktır.

Avukatlığı ,baro yönetiminin siyasi ve kişisel rant hesaplarının döndüğü alanlara çevirenlere karşı kadının ,emeğin sesinin daha güçlü olacağı bir yönetme şekli için adayız.

Ankara adliyesindeki avukat çantalarının X-Ray cihazından geçirilmesine dair savcılığın hukuksuz uygulamasına karşı,ÖÇAV olarak çantalarımız mesleğimizdir,onurumuzdur diyerek kimliğimizi okutarak adliyeye giriş yaptık,yapmaya devam ediyoruz. Mesleğimizin kriminalize edilmesini kabul etmiyoruz.

Seçilmeniz halinde öncelik vereceğiniz alanlar neler?

Seçim aday listelerimizde % 50 kota uygulaması sembolik bir uygulama değil. “bu kadar kadın adayımız var “ vb. Bir propagandayı kadınlar olarak doğru bulmuyoruz. Seçim grubunun yönetiminde ,karar vericiliğinde  kadınlar, kendi sesleri ile aktif ve etkin haldeler. Baro yönetiminde de kadının öznel varlığı ile söz ve karar sahibi olması için projelerimiz var.

Kadın meslektaşlarımızın  hakları ,engelli avukatların,genç avukat meslektaşlarımızın hakları pozitif ayrımcılık ilkesi gereği önceliğimiz olacaktır.

Özgürlükçü,eşitlik ,çağdaş adalet talebini ön sıraya koyan yönetim kadroları oluşmadıkça meslek örgütündeki eril anlayışın yıkılması mümkün değildir.

14 Temmuz 1924 tarihinden beri kurulu olan Ankara Barosunda bir kez kadın aday başkan oldu. 92 yıllık bir tarihte kadınların yönetimde adları dahi yok. Şimdilerde ise adı olmakla birlikte sesi ve sözü yok. Barolarda eril anlayışa karşı mücadele edeceğiz. Mevcut baro yönetiminde 11 kişilik yönetim kurulunun 3 ‘ü kadın. Türkiye Barolar Birliğinin kuruluş tarihi 7 Temmuz 1969 olup tarihinde hiç bir kadın başkan ile yönetilmedi. Aynı şekilde  11 TBB  de 11 kişilik yönetim kurulunun sadece 3 ‘ü kadın. Bu istatistik cinsiyet ayrımcı uygulamaların sayısal sonucudur. Tüm Türkiye de 82 adet barodan sadece 5 baroda kadın başkan var.

Çalışan, emek koyan ama karar alma süreçlerinde yer alamayan kadın avukatların itirazını Özgürlükçü Çağdaş Avukatlar olarak daha güçlü bir sesle dile getirmek adına yönetime adayız. 

Pozitif ayrımcı önlem ve uygulamaların anayasa başta olmak üzere, her düzeydeki mevzuat ile güvence altına alınması, tüm mevzuatın cinsiyetçi ve ayrımcı dilden arındırılması, Baro’da ve Barolar Birliği'nde kota ve eş başkanlık uygulamasının yerleştirilmesi, eğitimlerde toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimini ana derslerden biri olarak programa alınması, kadın avukatların, hamilelik döneminde ve sonrasında yararlanabilecekleri, faizsiz ve esnek geri ödemeli bir dayanışma fonu oluşturulması hedeflerimiz arasındadır.

Genç avukatların baro yönetimlerinde söz sahibi alması için, su an Baro Yönetim kurulu üyesi olmak için 5 yıl, Barolar Birliği delegesi olmak için 10 yıl olan deneyim şartının tümüyle ortadan kaldırılması için de çalışma yürütülecektir. Kıdem esasına dayalı olmayan, her grubun kendine dair karar ve işlemlerde etkin söz sahibi olması için gerekli düzenlemeleri yapacağız.