Ağıtın ve matemin köyü: Bayel

Ağıtın ve matemin köyü: Bayel

Elias Canetti'nin 30 yıllık çalışmasının ürünü olan Kitle ve İktidar sosyoloji, antropoloji, psikoloji gibi disiplinleri içeren; ama onların sınırlarıyla yetinmeyen benzersiz bir kitap olarak bilinir. Kitle eylemleri ve iktidar arasındaki köprüyü anlatırken İslam’dan ve Şii inancından da bahseden Canetti, Şiiliği matemin mezhebi olarak tanımlar... Bunun tarihsel, siyasi, sosyolojik birçok sebebi var elbette. Bir Şii köyü olan Bayel de bu açıdan bakıldığında ağıtın, matemin köyüdür.

Çağdaş İran edebiyatından bahsederken Gulam Hüseyin Saedi’den bahsetmemek olanaksız.  1969- 1971 yılları İran edebiyatı, sanatı ve sineması açısından altın yıllardır. Modern İran edebiyatının kapıları bu yıllarda aralanmış, bugün İran sinemasına büyük katkılar yapmış olan yazınsal üretimler çoğunlukla o dönemde yazılmıştır.

Yoksul bir ailenin çocuğu olarak 1936 yılında Tebriz’de doğan Gulam Hüseyin, 20’li yaşlarında sol fikirlerle tanışmış, tıp okumaya karar vermiştir. Sonrasında açtığı muayenehanede yoksul hastaları ücretsiz muayene etmiştir. Yazdığı roman, hikaye ve daha sonraları da tiyatro oyunlarıyla büyük bir başarıya ulaşmıştır. Şah Rejimi’nin gitgide katılaşıp, muhalif edebi üretime karşı sert kararlar aldığı yıllarda Gulam Hüseyin gözünün gördüğünü, kulağının duyduğunu korkmadan yazmış, kendi döneminin ışığı, pusulası olmuştur. Humeyni’nin iktidara gelmesiyle de muhalif fikirleri yüzünden hapis yatmış, hapisten çıktığında ülkesini terk etmek zorunda kalarak, Paris’te hayatını kaybetmiştir.

Bayel Ağıtçıları kitabı Gulam Hüseyin’in en bilinen kitabıdır. 1964 yılında İran’da yayımlandığında büyük etki yaratan kitap, daha sonraları dünya çapında ün kazanır. 1969 yılında kitapta yer alan ’Dördüncü Hikaye’’ ünlü yönetmen Daryuş Mehrcui ve Gulam Hüseyin tarafından senaryolaştırılarak Gav (İnek) adıyla beyazperdeye aktarılmıştır.  İran sineması bugün dünya sinemasında önemli bir yer edinmiştir. Kuşkusuz İran’da edebiyat ve sinemanın birbiri arasındaki güçlü bağla bu başarının doğrudan ilişkisi vardır.

Bayel Ağıtçıları kitabı birbirinden bağımsız ama birbirinin devamı sekiz hikayeden oluşuyor. Kitabı elinize alıp herhangi bir hikayeden keyifle okumaya başlayabileceğiniz gibi, baştan sona sekiz hikayeyi bir solukta da bitirebilirsiniz. Hem tekil tekil birbirinden bağımsız olup, hem de esasta birbirine bağlı olan bu hikaye bütünü kendi dönemi açısından yeni bir yöntemdir. Gulam Hüseyin edebiyat alanında klişelerin ve aynı tarz üretimin karşısında durarak, yeniyi denemiştir.

Kitap gerçekle hayal arasında bir yerde, bir köyde geçiyor. Şii inancının motifleriyle bezeli, yoksul bir köy Bayel…

Yoksulluk deyince aman ha fakir kız, zengin oğlan klişesi gelmesin akıllara. Gulam Hüseyin yoksulluğu gözümüze sokmadan, ince ince işliyor kitapta. Yazarın sosyalist düşüncelere sahip olmasının anlatımdaki bu zarafetle bir ilgisi var, kuşkusuz.

Ramazan’ın ölüm döşeğindeki annesini köyden hastaneye yetiştirmek için at arabasına yüklemesine sebep olan yoksulluk, hastanede tıbbi malzemenin bulunmadığı ve yoğurtla ekmek yemenin lüks sayıldığı yoksulluk… Kulağımız çıngırak sesine kesiliyor ve at arabasında zorlukla nefes alan yaşlı kadınla birlikte nefes alıp veriyoruz.

Sonra kara objeler var Bayel’de. Bolca…

Kara taşlar, kara keçi, kara giysiler ve matem geleneği kitapta kendine sık sık yer buluyor. Satır aralarında işlenen dini bilgiler ve inançlar hikayenin karakterlerine belli misyonlar yüklüyor, onları bazen kötüleştiriyor, karakterleri sürüklüyor.

Elias Canetti'nin 30 yıllık çalışmasının ürünü olan Kitle ve İktidar sosyoloji, antropoloji, psikoloji gibi disiplinleri içeren; ama onların sınırlarıyla yetinmeyen benzersiz bir kitap olarak bilinir. Kitle eylemleri ve iktidar arasındaki köprüyü anlatırken İslam’dan ve Şii inancından da bahseden Canetti, Şiiliği matemin mezhebi olarak tanımlar... Bunun tarihsel, siyasi, sosyolojik birçok sebebi var elbette. Bayel bu açıdan bakıldığında ağıtın, matemin köyüdür. 

Gulam Hüseyin’in özel hayatında çok yakın olduğu insanları hastalıkla, kazayla kaybettiği bilinir, yazar için cenazeler ve mezarlıklar önemlidir. Hatta bir rivayete göre hapisten çıktığında ilk yaptığı iş mezarlığa gidip, ölen yoldaşlarını ziyarete gitmek olmuştur. Ölümü ve onun getirdiği iç yangınını bilen Gulam Hüseyin’in kalemi belki de bu sebeple ölümü kovalamakta.

Bayel köyü nerede, iklimi nedir, gecesi ve gündüzü nedir?.. Bunlar tamamen okuyucunun hayal gücüne göre değişebilir. Gulam Hüseyin; köyü, evleri, samanlığı, köy meydanını çok detaylı betimlemiyor kitabında. Mekan hakkındaki tasvirin biraz pasif olması, çok detay içermemesi okuyucuyu hayal kırıklığına uğratabilir. Ancak köy meydanına hasır sandalyeler ve çay ocağı yerleştirip, duvarları boyamak, evlerin giriş kapılarına yöresel paspaslar sermek mümkündür, bu detayların hepsi okurun sağlam hayal gücünde gizli aslında.

Mekanların tasvirine ayırmadığı cümlelerini, köydeki hayvanların tepkilerini anlamaktan esirgemiyor Gulam Hüseyin hatta bu tepkilere çeşitli anlamlar da biçiyor. Hikayenin kurgusunda hayvanlar ve tepkileri kendilerine yer buluyor. Hayvanlar, çevrenin bir parçası olmaktan çıkıp hikayenin karakterlerine dönüşüyor. İslam’ın keçisi örneğin, dostu aynı zamanda. Ha İslam’dan hiç söz etmedim sahi. İslam hikayemizin baş karakteri.

İslam, köyün yardımseveri, her işe koşanı, halden anlayanı. Kendisine atılan iftira yüzünden evini çamura bulayıp, köyü terk etmek zorunda kalanı... İslam sazını, türküsünü de yanına alıp gidiyor. Kitabı okuyan ‘’iyiler de’’ pılını pırtını toplayıp İslam’a eşlik edebilir kitabın sonunda. Ya da bazı iyiler kalıp Bayel’de direnmeyi de tercih edebilir. Ama Gulam Hüseyin susarak göndermiş İslam’ı.

Bu kitap ara ara sizi karanlığa sürükleyecek, bazen kızacaksınız cahil köylülere, İslam’a üzülecek, Ramazan’ı teselli etmek isteyeceksiniz. Sonra belki Papah’ın başını okşayacaksınız. Okurken insanın nankörlüğü, işgüzarlığı ve kötülüğüne karşı isyan da edebilirsiniz elbet.  Ama kitap umutsuzluğu anlatırken dahi asla teslimiyetten bahsetmiyor.

Kitap bittiğinde sonuna dair bir eksiklik hissedebilirsiniz, hani içinize sinmeyen sonlar vardır ya. İşte onların huzursuzluğunu yaşayabilirsiniz. Bir de iyilerle kötüler, vefa ile nankörlük, sevmek ve sevilmemek hakkında derin düşüncelere dalabilirsiniz ama endişe etmeyin yalnız değilsiniz.

Gulam Hüseyin Saedi kendi dilinde, kendi kaleminde, tartışmasız çok etkileyici bir yazar. Ve sizi Bayel’in köy meydanına, ağıta çağırıyor.


KÜNYE: Bayel Ağıtçıları, Gulam Hüseyin Saedi, Çeviri: Makbule Aras Eivazi, Farhad Eivazi, Yapı Kredi Yayınları, 2017, 160 sayfa.

DAHA FAZLA