3 kadın: Tüm kimliklerimizi evde bırakıp yola çıktık

3 kadın: Tüm kimliklerimizi evde bırakıp yola çıktık

“Biz 3 kadın da bütün kimliklerimizi evde bıraktık. Sadece kadın olma, anne olma ve insan olma kimliklerimize ve tabi ki umudumuzu çantamıza koyduk ve yürümeye başladık.”

Tuğba Özer

3 Mart’ta Çanakkale’den yola çıkan 3 kadın çocuğa yönelik cinsel istismara ve kadına yönelik şiddete karşı Ankara’ya yürüyor.

Dilek Taş (46); Hülya Kurt (43) ve Nursel Karagöz (46); çocuğa yönelik cinsel istismara, kadın cinayetlerine ve tecavüzlere karşı bir çığlık olmak için 3 Mart’ta Çanakkale’den Ankara’ya doğru yürüyüşe geçtiler. Yaklaşık olarak 35-40 gün yürüyecek olan kadınlar, güzergahlarında bulunan ilçelerden topladıkları imzaları TBMM’ye sunacaklar.

‘BEN BİR ÇIĞLIK ATTIM, KADIN ARKADAŞLARIM DUYDU’

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne giderken biz de Dilek, Hülya ve Nursel’in bu çığlığına kulak verdik.

Dilek Taş, ‘Ben Kazdağları’ndan bir çığlık attım, kadın arkadaşlarım duydu’ diyerek yürüyüşün hikayesini anlatmaya başlıyor:

“Son zamanlarda özellikle çocuklara karşı giderek artan tecavüze, tacize her duyarlı insan gibi biz de çok üzülüyorduk. Bir de bu duruma anne olmak girince bu üzüntü 3’e-5’e katlanıyordu. Bu insanların suçu sadece, kadın olmak, çocuk olmak savunmasız olmak…

Bunlar karşısında duyarsız kalmayız diye düşündük.

Ben Kazdağları’ndan bir çığlık attım, kadın arkadaşlarım duydu. Hülya Kurt da Kocaeli’nden katılmaya karar verdi.”

‘KADINLARIN SAHİP ÇIKMASINA ÇOK İHTİYACIMIZ VAR’

Aldıkları tepkilere ve desteğe de değinen Taş, “Süreç içerisinde bizim yürüme kararımız sosyal medyada paylaşılmaya başlandı ve inanın o kadar fazla kadın arkadaşımız bizimle yürümek istedi ki. Çünkü bu, toplumun ortak acısı.

Mesela Lapseki’den kadınlar ‘siz gelene kadar biz imza toplamaya başlayalım, size teslim edelim’ dediler. Bu çok değerli bizim için çünkü kadınların sahip çıkmasına çok ihtiyacımız var.”

‘BÜTÜN KİMLİKLERİMİZİ EVDE BIRAKTIK’

Tamamen sivil bir inisiyatif olduklarının altını çizen Taş, “Biz 3 kadın da bütün kimliklerimizi evde bıraktık. Sadece kadın olma, anne olma ve insan olma kimliklerimize ve tabi ki umudumuzu çantamıza koyduk ve yürümeye başladık.

Bu güzel hareket tamamen sivil bir inisiyatif. Hatta bir inisiyatif bile değil. Birbirinin çığlığını duyan kadınların o sese kulak vermesi. Hiçbir siyasi partinin içerisinde kaybolmasını istemiyoruz, bu nedenle de siyasi partilerin bayrağını v.s istemiyoruz” ifadelerini kullanıyor.

'CEZASIZLIK İSTİSMAR VE ŞİDDETİ ARTTIRIYOR’

Taş, cinsel istismar ve şiddetin artışını ise cezalandırmaların yetersiz olmasına bağladığını söylüyor: “Artık herkes her şeyi rahatça söyleyebiliyor. Birisi çıkıyor, ‘6 yaşındaki çocuklar evlenebilir’ diyor. Birileri de bundan cesaret ediyor. Bu söylemlerde bulunan insanların yargılanmaması, cezasız kalması bu durumları arttırıyor.”

‘İDAM VE KİMYASAL HADIM ÇÖZÜM DEĞİL’

Taş cezalandırma konusunda ise, idam ve kimyasal hadım yerine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesi gerektiğine inandıklarını ifade ediyor:

"Bu ülkede idamın tekrar olmayacağını biliyoruz. İdam istiyoruz demek altı çok boş bir talep. Kimyasal hadım da dünyada denenmiş başarıya ulaşamamış. Bunlar çözüm değil o nedenle karşıyım.”

‘BİR TANE ÇOCUĞUN CANININ YANMASINI ENGELLEMEK İÇİN…’

Kendi imkanlarıyla yürümeye çalıştıklarını anlatan Taş şöyle devam ediyor: “Bir aracımız var onun arkasına evde ne kadar makarna bulgur varsa koyduk. Ben Kazdağları’nda bir köyde yaşıyorum. Bizim zeytinimiz çok kıymetli. En büyük altınımız zeytin, her ne kadar altıncılara peşkeş çekilmeye çalışılsa da…

Kendi zeytinyağımızı yaptık ondan da koyduk, ‘yolda da yumurtamızı alırız’ dedik. Bir tane çocuğun canının yanmasını engellemek için ufacık bir katkımız olursa ne mutlu bize.

Bize ‘hava soğuyacak biraz daha ısınmasını bekleseydiniz ‘diyorlar. Ama hayır biz şu an bunlar konuşurken bile bir çocuğa, kadına dokunuluyor olabilir”

‘BİZE KAPILARINI VE GÖNÜLLERİNİ AÇMALARINI İSTİYORUZ’

Barınma yerleri ayarlamadıklarını söyleyen Taş, "Kendi arkadaşlarımızın ve bize kapısına açacak insanların evlerinde kalacağız. Onlar belki bizimle lokmalarını paylaşacaklar. Güzergahımızdaki vicdanlı insanlardan da bize gönüllerini ve kapılarını açmalarını istiyoruz” çağrısında bulunuyor.

Kadınlar, 8 Mart’ta Bandırma Emekçi Kadınlar Platformu üyesi kadınların düzenlediği etkinliğe katılacak. Sonrasında yürüyüşlerine devam edecekler.

Taş son olarak, “3 kadın yola çıktık fakat 40 milyon kadın ve pek çok vicdanlı erkeğin sesi olmaya kararlıyız” diyerek sözlerine son verdi.

9 TALEP

Kadınların, imzaları toplamalarının ardından Meclis’e sunacakları, taleplerin yer aldığı 9 maddelik metin şöyle:

-Çocuk Hakları Sözleşmesi gereği 18 yaşını doldurana kadar her birey çocuk olarak kabul edildiğinden işlenen cinsel saldırılar kategorize edilmeden bir bütün olarak ele alınmalıdır.

-Her ne şekilde olursa olsun, çocuklarımıza yönelik cinsel istismar “tecavüz” kapsamına alınıp sorumlular Cumhurbaşkanı affı dahil hiçbir indirimden faydalandırılmamak koşulu ile ağırlaştırılmış ömür boyu hapis ile cezalandırılmalıdır.

'İYİ HAL İNDİRİMİ KALDIRILSIN’

-Medeni kanunun 124. Maddesi “18 yaşını doldurmadan evlenilemez” şeklinde değiştirilmeli ve bu esas alınmalıdır.

-Kadına yönelik şiddet-taciz-tecavüz-cinayet konularında imzalanan uluslararası sözleşmelerin gereği hızla yapılmalıdır. (Öncelikle İstanbul Sözleşmesi)

-Tıpkı çocuklarda olduğu gibi kadına yönelik şiddet içeren tüm davranışlarda “iyi hal-tahrik" indirimleri kaldırılmalı ve af kapsamından çıkarılarak ömür boyu ağırlaştırılmış hapis cezası ile cezalandırılmalıdır.

‘HAYVANLARA YÖNELİK CİNSEL SUÇLAR DA İNSANA İŞLENMİŞ GİBİ CEZALANDIRILMALI’

-Hayvanlara yönelik işlenen suçlar ceza kanunu kapsamında ele alınmalı, zulme uğrayan hayvanın sahipli olup olmadığına bakılmaksızın sorumlular cana kasıt ve kötü muameleden cezalandırılmalı. Hayvanlara yönelik cinsel suçlar da insana işlenmiş gibi cezalandırılmalı.

-Anayasanın 56. maddesi “her bireyin sağlıklı çevrede yaşama hakkı” olduğunu söylemekte. Bu maddeden hareketle yapılacak olan tüm yatırımların bölgesel ve evrensel etkileri gözetilmeli bu konuda bölgelerde yapılacak yatırım konularında bölgeden belirlenecek bilim insanlarının raporları göz önüne alınmalıdır. 2001 yılında yürürlüğe girmiş olan Aarhus Sözleşmesi’nin Türkiye Cumhuriyeti Devleti de imzalayarak tüm çevre konulu yatırım ve uygulamalara şeffaflık sağlanmalıdır.

-Tüm bu konularla ilgili kurulacak komisyonlarda en az iki sivil toplum kurulu, ilgili meslek oda ve sendikası bulundurulmalıdır.

DAHA FAZLA