2016'da komünistlik

2016'da komünistlik

Üzgünüz, bu gerici düzende komünistlerin yerleşip kalacağı bir korunaklı alan yoktur. Komünistler için yıkılması gereken bir Saray, kurtuluşu arayan bir halk vardır. 

10 Eylül 1920, Türkiye komünistlerinin partilerine kavuştukları tarih. 

Ülkenin içinden geçtiği işgal ve savaş günlerinde, Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde komünist faaliyet yürüten hücre ve örgütler bu tarihte bir araya gelerek partileşme kararı aldılar. 

Türkiye'nin kurtuluş ve yeniden kuruluş sürecine müdahale etme kararlılığındaydılar. Amaçları Amele ve Rençber Şuralar Cumhuriyeti'ni kurmaktı.

Türkiye Komünist Partisi, Türkiye'de TBMM ile açılan dönemin ilk siyasi partisidir. 

1920 yılı, emperyalist karaktere bürünen kapitalist sistemin 1800'ler sonundan itibaren sınırları değiştirdiği, siyasi egemenlik alanını bütün dünya ölçeğine yaymaya çalıştığı bir dönemi anlatır. Ancak dönemin karakteri, komünistlerin bu buhranlı sürece yaptıkları siyasi müdahaleyle belirlenmiştir. 

İşgalci, sömürgeci emperyalist-kapitalizmin karşısında, iktidara taşınmış ve ulusal kurtuluş mücadelelerini arkasına almış sosyalizm!

1920 yılında komünistlik, bolşeviklik bu kurucu iddiadır.

Emperyalist kapitalizm, işte bu sayede sakat doğmuştur. 

Bu başarı, kapitalizmin ulaştığı yeni aşamayı kavrayabilen komünistlerin eseridir. 1917 Ekim Devrimi, Doğu Halkları Kurultayı, Türkiye'de ve Yunanistan'da benzer dönemlerde komünist örgütlenmeler...

Tek tek ülkelerde başarılar ya da başarısızlıklar olabilir ancak bir bütün olarak sosyalizmin iktidarı alması ve yayılması sağlanabilmiştir. 

Bu iddiayı kazıdığınızda şunu görürsünüz: 

Başta Türkiye olmak üzere birçok ülkede komünistler siyasi görevlerini düşünsel ve örgütsel "tamlık" arayışına kurban etmemişlerdir.

Tepeden tırnağa, tüm dokularıyla, toplumsal mücadelenin bütün alanlarında siyasi bir iddia taşıyan komünistlerin ve onları siyasi mücadelelerinde birleştirmeyi, bütünleştirmeyi hedefleyen örgütlerinin başarısıdır. 

Demek ki, komünistlik, kendine yetme hali olmaktan çıkıp iktidar aygıtını fethetme iradesine dönüştüğünde gerçek bir güce dönüşebiliyor. 

Aynı dürtü, başka bir şeyi daha sağlıyor:

Devrimciliği...

Tarih şunu gösterdi ki, tüm devrimciler komünist değildir. Olmak zorunda da değildir...

Ama tersinden söylersek, kapitalizm koşullarında mücadele eden bütün komünistlerin devrimci olmak gibi bir zorunluluğu var. 

Komünistliği, her zaman gerçek bir risk olan "kendine yetme" halinden çıkarıp gerçek bir toplumsal/siyasal güç haline getirecek asli unsurların siyasallaşma, iktidar arayışı ve devrimcilik olduğunu görüyoruz.

Canlı tartışmalar ve üretkenlik, toplumsal olanla ve sınıfla gerçek temaslar üzerinden müdahale arayışı ve tüm bu arayışçılığın örgütlü kılınabilmesi özneyi komünist kılıyor.

Bu kısa yazıyı, yukarıdaki kimi tespitlerden hareketle 2016'da komünistliğin kimi taşıyıcı unsurlarını hatırlatarak bitirelim. 

Birincisi, dünyaya nasıl baktığınızla, kapitalist-emperyalist sistemi nasıl kavradığınızla ilintilidir. 

2016 yılında mücadele eden komünistler dünyaya baktıklarında, emperyalizmin yaşadığı ve yaşattığı sancıyı görmeliler. Dünya halklarına ancak savaş ve gericilik vaat edebilen, bir çıkış yolu gösteremeyen ancak yeniden ve yeniden barbarca kurulan emperyalist sistem karşısında komünistlerin yıkıcı darbelere odaklanması gerekiyor. Ülkesine ayağnı basarak, kapitalist-emperyalist sistemin kendini boşa çıaracak "bir projeye" sahip olmadığı güveniyle ve tam da bu yüzden bütün benliğiyle siyasallaşarak...

İkincisi, komünistliğin devrimci bir dünya görüşü olduğunu yeniden hatırlamalı ve hatırlatmalıyız. Devrimci, iktidarcı-ihtilalci karakter en başta düzenin istikrarını bekleme ve o istikrara "yerleşme" eğiliminin inkarıdır. Devrimci hamlelerin sürekliliğini sağlayacak bir korunma ihtiyacı ayrıdır, korunaklı bir alan bulup oraya yerleşme, ayrı...

Üzgünüz, bu gerici düzende komünistlerin yerleşip kalacağı bir korunaklı alan yoktur.

Komünistler için yıkılması gereken bir Saray, kurtuluşu arayan bir halk vardır.