15-16 Haziran direnişinin 47. yılında sempozyum gerçekleştirildi

15-16 Haziran direnişinin 47. yılında sempozyum gerçekleştirildi

15-16 Haziran direnişinin 47. yıldönümü dolayısıyla çok sayıda sendikacı ve akademisyenin katılımıyla Birleşik Metal-İş binasında bir sempozyum gerçekleştirildi.

15-16 Haziran 1970'te işçilerin sendika seçme özgürlüğünü kısıtlayan yasal düzenlemeye karşı başlayan büyük işçi direnişinin yıldönümü dolayısıyla çok sayıda sendikacı ve akademisyenin katılımıyla İstanbul'da Birleşik Metal-İş binasında bir sempozyum gerçekleştirildi. Sempozyuma konuşmacıların yanı sıra TKP Genel Başkanı Erkan Baş, DİSK Genel Sekreteri Mehmet Karaca'nın yanı sıra çeşitli siyasi parti ve demokratik kitle örgütü temsilcileri de katıldı. 

 

Program 15-16 Haziran direnişinde hayatını kaybedenler için saygı duruşuyla başladı. Saygı duruşunun ardından 15-16 Haziran marşı hep birlikte söylendi. Sempozyumun ilk bölümünde Birleşik Metal-İş Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu, Aster-İş Genel Başkanı Ayhan Dümen, Bank-Sen Genel Başkanı Duygu Çalışkan ve Sosyal-İş Genel Başkanı Metin Ebetürk söz aldı. 

"EMEKÇİ KADINLAR, 15-16 HAZİRAN DİRENİŞİNİN EN ÖN SAFLARINDAYDI"

Birleşik Metal-İş Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu ile Aster-İş Genel Başkanı Ayhan Dümen, 15-16 Haziran direnişinin temel dinamiklerine vurgu yaparak, direnişten bugüne yönelik çıkarılabilecek derslere değinde ve güncel sendikal mücaleye ilişkin açıklamalarda bulundu. 

Daha sonra söz alan Bank-Sen Genel Başkanı Duygu Çalışkan, "Türkiye’de gerek işçi hareketinde, gerekse toplumsal kurtuluş mücadelelerinde bir dönüm noktası olan 15-16 Haziran İşçi Direnişi’nin öne çıkan yönlerinden biri de kadın işçilerin direnişteki yeridir. Hızla büyüyen sendikal hareketi ve onun öncü kolu DİSK’i yok etmeyi amaçlayan yasa değişikliğine karşı işçiler harekete geçtiğinde, kitlenin en önünde kadın işçilerin yer alması tesadüf değildi." ifadelerini kullandı.  

Emekçi kadınların mücadeledeki önemine değinen Çalışkan, "Dünya işçi sınıfı hareketinin tarihine baktığımızda da sınıfın kaderini tayin eden kilometre taşı niteliğindeki eylemlerde kadınları yine en ön safta görüyoruz. 1857’de ABD’deki tekstil işçilerinin her 8 Mart’ta andığımız büyük direnişi, yine Rusya’da 1917 Şubat Devrimi’ni başlatan kadın tekstil işçilerinin eylemleri, ilk akla gelen örnekler arasında. Aslında, sadece işçi eylemlerinde değil, toplumsal nitelikteki her büyük olayda benzer bir durum söz konusu. Fransız Devrimi’nde sarayı kuşatan emekçi kadınları, faşizme karşı savaşta bir şişe benzinle Alman tanklarına kök söktüren gencecik kızların simgesi Tanya’ları, Nataşa’ları, Kurtuluş Savaşımızda Kara Fatma adıyla efsaneleşen kahraman Anadolu kadınlarını hatırlayalım. IŞİD barbarlığına karşı canını, onurunu, ailesini, yurdunu savunmak için silah kuşanan Suriyeli Kürt, Arap, Ezidî kadınlara bakalım" ifadelerini kullandı. 

"HAZİRAN AYAKLANMASI BEYAZ YAKALILARIN MÜCADELEYE AÇIK OLDUĞUNU GÖSTERDİ"

Beyaz yakalıların da sorunlarına ve mücadele açısından önemine değinen Çalışkan "Geçmişten farklı olarak, gerek hizmet sektörünün dünyanın her yerinde giderek büyümesi, gerek ilerleyen teknolojiye bağlı olarak eğitimli işçi istihdamının yükselmesi, gerekse doktorların, mühendislerin, mimarların, öğretmenlerin, avukatların gitgide işçileşmesi, “beyaz yakalı” olarak tanımlanan eğitimli işçilerin ve büro işçilerinin sayısının katlanarak artmasına yol açmıştır. Genelde düzene ideolojik ve kültürel olarak bağlı olduğu düşünülen beyaz yakalı işçilerin, bu nedenle örgütlenmeden ve mücadeleden de uzak duracağı varsayılmaktadır. Oysa, Haziran Ayaklanması, bu kesimin tam tersine, örgütlenmeye ve mücadeleye açık olduğunu gözler önüne sermiştir. " şeklinde konuştu. 

Bank-Sen ile Sosyal-İş sendikalarını önümüzdeki dönemde ortak bir mücadele planı etrafında bir araya getirmek konusunda niyetleri olduğunu açıklayan Çalışkan, şu ifadeleri kullandı:

"Kadın işçilerin de yoğun olarak çalıştığı sektörler arasında yer alan banka ve finans kuruluşlarında, örgütlenme arayışının yaygın olduğunu, ancak bizlerin buna yanıt verememesi nedeniyle örgütlenmeye dönüşemediğini tespit etmemiz gerekmektedir. Bu arayışı 15-16 Haziran direnişi ve Haziran Ayaklanması’nın dersleriyle yaygın bir örgütlülüğe dönüştürmek bizim görevimizdir. Burada Metin Başkan’ın temsil ettiği Sosyal-İş sendikasının bulunduğu 10 numaralı “ticaret, büro, eğitim ve güzel sanatlar” işkolu da milyonlarca beyaz yakalı işçiyi kapsamaktadır. Bu etkinlik vesilesiyle, Sosyal-İş sendikamızla birlikte beyaz yakalı işçilerin örgütlenmesine yönelik ortak bir program oluşturma ve dayanışma içinde çalışma dileğimizi de buradan ifade etmek isterim.".

"SENDİKALAR İŞÇİLERE KAZANIM VAAT ETMELİ, GÜVENLERİNİ KAZANMALI"

Konuşmasına mücadelede hayatını kaybeden sendikacıları anarak başlayan Sosyal-İş Genel Başkanı Metin Ebetürk ise, sermaye iktidarının 12 Eylül 1980 darbesi ile birlikte DİSK'i ve işçi mücadelesini bitirmeye yönelik hamlelerine değindi. O günden bu yana emekçilerin çalışma koşullarındaki kötüleşmeye ilişkin konuşan Ebetürk, kıdem tazminatının kaldırılması, istihdam büroları gibi emeğe yönelik saldırılara karşı durmak, direnişi örgütlenek gerektiğini söyledi. Sendikaların işçilere kazanım vaat etmesinin önemine değinen Ebetürk konuşmasına, "Ülke tarihinde ilk kez bu denli kitlesel bir işçi hareketi hiçbir maddi beklentisi olmaksızın ayağa kalkmış, işçilerin örgütlülük bilinci ve kitleselliğin coşkusunu harmanlayarak "her şeyi" göze alıp mücadele alanlarına çıkmıştır. Böylece 15-16 Haziran Direnişi gösterdi ki; işçiler sadece " maddi çıkar ve beklenti" dışında değerleri, ilkeleri ve örgütleri için mücadeleyi göze alabilir. Ancak; 15-16 Haziran bunun nasıl olabileceğini de bize öğretiyor. işçiler, örgütlerine inandıkları zaman ve liderlerine güvendikleri zaman gözünü budaktan sakınmıyor. Asla geri durmuyor.. 

Eğer bugün; işçi sınıfı ve emekçi kitleleri, demokrasi, özgürlükler ve faşizme karşı, başta kıdem tazminatı olmak üzere hakları için duyarlı davranmaya ve gerektiğinde ayağa kalkmaya davet ediyorsak; 15-16 Haziran Büyük işçi Direnişinde alacağımız iki ders var: Örgüt olarak kitleleri inandırmak ve liderler olarak işçi sınıfının güven duymalarını sağlamak... işçiler, temsilcilerinin sözüne ve örgütlerinin eylemine inandıklarında... Güvendiklerinde ise ortaya büyük destanlar çıkarıyorlar..." diye devam etti.

"İŞÇİLER HAKLARINI MÜCADELE EDEREK KAZANMIŞTIR"

Sempozyumun ikinci bölümünde İleri Haber yazarı ve akademisyen Emre Gürcanlı ile Barış imzacısı olduğu için KHK ile ihraç edilen akademisyen Süreyya Algül söz aldı.

Emre Gürcanlı yaptığı konuşmada, işçi sağlığı ve iş güvenliği konularına değinirken; sendikaların bu konuda çok yeterli olmadığını belirtti. Patronların, maliyetleri gözeterek işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda gereken önlemleri almaktan kaçındığını söyleyen Gürcanlı, bu konuda ortak mücadeleye çağırdı.

Süreyya Algül ise, 1961 Anayasası'nın özgürlükçü bir anayasa olduğunu, ancak yine de 1961 Anayasası'na göre emekçilerin grev yapmasının imkansız olduğunu söyledi. İşçilerin bu durumu mücadele ederek aştığını belirten Algül, "İşçiler haklarını mücadele ederek kazanmıştır." dedi.

 

15-16 HAZİRAN DİRENİŞİ

1970 yılında iktidardaki Adalet Partisi'nin CHP'nin de desteğiyle meclise sunduğu 274 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasası ile 275 sayılı Sendikalar Yasası'nda değişiklik yapan tasarı kabul edildi. Söz konusu tasarıyla işçilerin kitlesel bir şekilde Türk-İş'ten DİSK'e yönelmesinin önüne geçmek amacıyla sendika seçimi ve sendika değiştirme işlemleri zorlaştırıldı. 

Söz konusu tasarı Türkiye İşçi Partisi tarafından iptal talebiyle Anayasa Mahkemesi'ne taşınırken, 15-16 Haziran tarihlerinde on binlerce işçi DİSK'in çağrısıyla sokağa çıktı. İstanbul'un Anadolu Yakası'nda Gebze'de başlayan yürüyüş E-5 güzergahı boyunca binlerce işçinin katılımıyla büyüyerek polis ve asker engeline rağmen Kadıköy'e ulaştı. Aynı şekilde Avrupa Yakası'nda Topkapı ve Bakırköy'den Eminönü'de yürüyüş gerçekleştirildi. İstanbul dışında yine bir çok şehirde binlerce işçi yürüdü. Direniş süresince polis saldırılarında çok sayıda işçi yaralanırken, Kadıköy'deki polis saldırısında iki işçi hayatını kaybetti. 

Direnişin ilk gününde Bakanlar Kurulu 60 günlük sıkıyönetim ilan etti. Ancak 16 Haziran tarihinde de on binlerce işçi yine sokağa çıkmaya devam etti. Anayasa Mahkemesi ise sonradan TİP'ten ayrı olarak CHP'nin de açtığı iptal davalarını değerlendirerek söz konusu yasa değişikliklerini iptal etti.